• DOLAR 34.61
  • EURO 36.607
  • ALTIN 2938.06
  • ...

Arabistan yarımadasındaki bugünkü şekil, Müslümanlar tarafından değil, İngiliz ve Fransızlar tarafından çizildi. 16 Mayıs 1916`da İngiliz subayı Mark Sykes ve Fransız subayı François Georges Picot, masaya oturup İslam coğrafyasını ihtilaflara en açık ve kendi işlerine en çok yarayacak şekilde böldüler.

Onlar için İslam coğrafyası sadece bir toprak parçası, sadece bir eşya idi; İslam dünyasını babalarından kalma bir tarla gibi ya da annelerinin mobilya mirasını kendi aralarında paylaşır gibi dağıttılar. Ardından eski İttihat ve Terakki mensuplarını kullanarak sözde bir ayağı yerli, sömürge yönetimleri kurdular.

Ne Suriye ne Irak, bu sömürge yönetimleriyle huzur buldu. Bu bölge ihtilafa ayarlanmıştı ve hep ihtilaf içinde kaldı.
Sykes-Picot anlaşması, bugünkü Irak ve Suriye topraklarında kalan Kürtleri de bir halk olarak idam etti. Kürtler, tarihi bir kin ve nefret içinde yokluğa mahkûm edildi. İslamî dönemde binlerce medreseye sahip Suriye Kürtleri, Fransızlardan resmi bir ilkokul açma hakkı bile alamadı.

İngilizler de Irak`ta Şeyh Mahmut Berzenci`yi oyalamaya çalıştı. Şeyh, onlara boyun eğmeyince düşman ilan edildi. Şeyh Berzenci, Sykes-Picot Irak`ında kendi halkı için olumlu bir gelecek görmediği için bağımsızlık talebinde bulundu.

Kürdistan Krallığı`nı ilan etti, bayrak oluşturdu, para bastı. İngilizler, Kürdistan Krallığını savaşla lağvettikleri gibi Kürtlerin Bağdat merkezli radyo yayını hakkını bile ellerinden aldılar. Kürtleri önce Nuri Said Paşa gibi eski İttihat ve Terakki kalıntılarının, sonra Saddam Hüseyin gibi ulusal solcuların vicdanlarına terk ettiler.

Sykes-Picot Irak`ında hiçbir zaman bütünlük olmadı. Dolayısıyla “Irak`tan kopma” düşünce ve çalışmaları da hiçbir zaman Irak`ın gündemi dışına çıkmadı. Konunun bu yanı açısından Kürdistan Bölgesel Yönetimine “Irak`tan nasıl olur da ayrılırsınız?” demenin hiçbir anlamı yok. Kürtler, Ümmet dışında gelişen ve olmayan bir bütünlük içinde zoraki tutuluyorlardı. Bugün o zoraki durumdan kurtulmaları da Ümmetin bütünlüğü açısından hiçbir olumsuzluk ifade etmiyor.

Kürtlerin bugüne kadar iki şikâyeti vardı:
1. İslam dışında oluşan bir şekle İslam adına bağlı kalmamız isteniyor, bu İslamî değildir.

2. Bu coğrafyada kurulan ulus devletler, dünya ile laik işbirliğine gidiyor, hatta laik de değil, İslam düşmanlığı üzerinden işbirliğine gidiyor; biz, dünyayla İslamî hassasiyetler üzerinden bir bağ kurduğumuzda sadece haklarımızdan mahrum bırakılmıyoruz, aynı zamanda cezalandırılıyoruz. Bu süreç böyle devam ederse Müslüman kalmak bir yana, belki bizim varlığımızdan bile söz edilemez. Biz, yok oluş tehlikesi altındayız, bu bize koşulları genişletme zorunluluğu getiriyor.

Bu iki şikâyetin de haklılık payı vardır. Problem, bu şikâyetten ikincisinin, sol ve kimi milliyetçi gruplar tarafından Kürtleri Ümmetten koparmak bir yana, İslam`ın kendisinden koparmak için suiistimal edilmesidir.

Açık bir ifadeyle Batılılar tarafından oluşturulan bir mağduriyet, Batı kültürüne yönelen gruplar tarafından Kürtleri İslam dışına çıkarmak için kullanılmak istendi. Kürdistan Bölgesel Yönetiminde, bu hile kısmen aşıldı, sol ve kimi milliyetçi gruplar bu alanda bir ölçüde umutsuzluğa düştü.

Irak içinde yer alıp almamak çok önemli değil, Solcu Talabani bütünlükten, muhafazakâr Barzani ise eskiden beri ayrılıktan yana…
Önemli olan İslam Ümmetinden kopma girişimlerine karşı durmaktır. Şu an itibariyle Irak`tan kopmuş bir Kürdistan`ın, Irak çatışması içinde kalan bir Kürdistan`dan Ümmetle daha sağlıklı bir bağ kurması mümkündür.

Zengi devletinin kurucusu İmadeddin Zengi, Bağdat`a hakim Selçuklu bütünlüğünden koptu ama Ümmetten kopmak bir yana örnek bir Ümmet duruşuyla Ümmetin bütünlüğüne ve güçlenmesine giden yolu açtı.

İslam`da milliyet üzerine siyasi bir yapılanma yoktur, buna giden yol sağlıklı bir yol değildir. Bugünkü Kürdistan Bölgesel Yönetimi, şayet devletleşirse kendisinin Batılılaşma çağında gördüğü kötü muameleye karşı, Arap ve Türkmenlere kardeşlik hukukunu uygularsa, onların ikinci unsur değil, asli unsur olarak görürse, Hıristiyan azınlığı ne ulusal solcular gibi efendi edinip ne de gayri insani ve gayri İslamî bir dışlanmaya tabi tutarsa Ümmet için sorun değil, umut olur.

Bunun tek yolu ulusal solun tuzağına düşmemek, ulusal solu en etkisiz olacağı bir konuma atmaktır.

Kürtlerin kendi içlerindeki en büyük handikabı ulusal soldur. Ulusal sol zihniyet aşılırsa israil`in tuzakları dâhil bütün sorunlar aşılabilir.