Çözüm İslam üst kimliğinde buluşmaktır
“Anormal süreçler”e karşı “çözüm” olarak ileri sürülen yeni anayasa için en önemli tartışma konusunu devletin kimliği oluşturmaktadır.
Ulus devlete yönelik itirazları sona erdirmeyi amaçlayan bu tartışmaların seyri, yeni anayasanın en önemli yönünü oluşturacaktır.
İslam`ın mucizevî yüceliklerinden biri, hanedan hâkimiyetinin üst sınırda olduğu Miladi 7. yüzyılda İslam üst kimliği etrafında bir devlet düzeni oluşturmasıdır. Ne yazık ki bu devlet düzeni, Emeviler döneminde “dünya alışkanlığına” döndürülerek önce hanedan, sonra “hanedan etrafında ulus” yönünde değiştirildi.
Kıyamlara yol açan bu değişim, Abbasilerde önce ulus sapmasından kurtuldu, sonra hanedan unsurunun zayıfladığı bir sürece girdi.
Batı 18. yüzyılın sonlarında, papalık desteğindeki hanedanlara karşı isyan hareketini Fransız ihtilaliyle ulus etrafında buluşmaya dönüştürdü. Bu buluşma, gün geçtikçe bir kavmin diğer kavimleri ezme isteği ile neticelendi. Her kavim, tarihini, diğer bir deyişle ölülerini de hesaba katarak “en üstün benim”, dedi ve bu üstünlük iddiası oranında dünyadan pay istedi. Batı, belki hanedan döneminden de daha kanlı günlere sürüklendi.
Yakalandığı hastalığı başkasına bulaştırmak isteyen psikopatlar gibi, ulusçuluk hastalığını İslam dünyasına yayma yoluna gitti Batı. 19. yüzyılda buna zemin hazırladı, 20. yüzyılda ise bunu güdümündeki devletlerin nizamı hâline getirdi.
Aradan geçen süre, bu çabanın anormalleşmenin, hastalanmanın kaynağı olduğunu pratikte de ortaya koydu. Bosna-Hersek ihtilafı sırasında merhum Aliya İzzetbegoviç, “Boşnak ulusu” yerine “Bosna Müslümanları” tanımlamasını getirdi.
Endonezya, 80`li yıllara taşan, yüz binlerin ölümüyle sonuçlanan ihtilafını baskın İslam kimliği etrafında buluşma ve gayri Müslim haklarını garanti altına almaya dayalı bir sistem etrafında aşmaya başladı.
Malezya aynı sürece denk gelen ihtilafını Endonezya`dan daha ileri bir düzeye taşıdı, İslam Şeriatı etrafında buluşmaya dayalı bir devlet kimliği geliştirdi ve Endonezya`ya göre daha da büyük bir gelişme sürecine girdi.
Türkiye, kurucu ve bağlayıcı anlaşması Lozan`da, şeklen Müslüman üst kimliği üzerine kuruldu. Lozan`da yeni Türkiye devletinin temeli, Müslim ve gayrimüslim ayrımı üzerine atıldı. Ülkede hakim unsur olarak Müslümanlar, azınlık unsur olarak ise gayrimüslimler belirlendi.
Ne var ki modern Batı`nın İslam dünyası üzerindeki emellerinin esasını bölerek yutma oluşturuyordu.
Mustafa Kemal ve arkadaşları, Batı`nın İslam dünyasına yaymaya çalıştığı ulusçuluk kültüründen etkilenmişlerdi; ama belki bu kültürel etkilenmeyi de aşacak bir şekilde bizzat Batı`nın dayatmasıyla, Müslüman kimliğini “Batılı Türklüğe” tebdil etti. Lozan`da Müslüman diye belirlenen hakim unsuru “çağdaş Türk” diye değiştirdi. Bu Türklük üzerinden bir buluşmayı amaçladı. Böylece birleşmeyi, ihtilafın kaynağı haline getirdi. Bugünkü sorunların esasında bu beyhude buluşma çabası vardır.
Türkiye`nin sorunlarını aşması, bu tür bir buluşma çabasına sadece son vermesiyle değil, bu çabanın yol açtığı tahribatı giderecek düzenlemeler yapmasıyla mümkündür. Bunun zamana karşı dayanıklı yolu, İslam kimliği üzerinde buluşmaktır.
Sadece Türkiye geneli değil, bölgesel çözümler için de anormallikten, hastalıktan kurtulmanın tek yolu budur. Ulusçuluğa karşı çözüm, yeni bir ulusçuluk değildir. Türkiye genelinde ulusçuluğun yeni yorumları çözüm olmayacağı gibi, bir bölgede bir ulus kimliğini dayatma istekleri de bizzat bu bölgede bile çözüm getirmeyecektir.
“Osmanlıcılığı” andıran “Türkiyelilik”, “Anadolululuk” gibi arayışlar, İslam ortak kimliğine dayanmazsa ulusçuluğun yeni bir yorumundan başka anlam taşımayacak, belki ulusçuluğun tahrip ettiği değerleri onarmak yerine derinleştirecektir.
Bir bölgede, bir ulusu esas alan kimlik dayatması ise, kısa bir süre içinde “mikro milliyetçilikler” doğuracak ya da son süreçte izlendiği üzere “doğurtulacaktır”.
Ulusçuluk, insanlık ortak değerlerinden vazgeçiştir. Dünya, ulusçuluğa saplandıkça batacak; ortak değerlere yöneldikçe yükselecektir
İslam üzerine buluşmak sadece dini bir bakış değildir, aynı zamanda en makul buluşmadır. Selametin kaynağı budur. Bu kaynak dururken Türkiye genelinde yeni ulusçuluk yorumları üzerinde ısrarcı olmak, bir bölge bağlamında ise bir ulusun mutlak hâkimiyeti üzerine bir çaba üzerine odaklanmak bütün unsurların zararınadır.