• DOLAR 34.562
  • EURO 36.299
  • ALTIN 2916.845
  • ...

Zaman zaman Ak Parti`ye yakın rolü oynayan bu isimlere BDP`ye yakın Oral Çalışlar ve Nuray Mert`i de eklemek mümkün.

Bir görev paylaşımı içinde görünen Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Oral Çalışlar, M. Ali Birand, Nuray Mert… Ortak özellikleri sol bir geçmişe sahip olmaları ama daha da önemlisi sıralamadaki ilk üç ismin eski Maoucu, Aydınlıkçı grup içinde yer alması…

Aydınlıkçı grubun Kürt sorunu konusunda özel bir yeri var. Doğu Perinçek liderliğindeki bu grup, Yalçın Küçük`le birlikte bir dönem “Kürt solunu” önce Kürtlerin temsilcisi diye dünyaya tanıttı, ardından bu akımı “Kürt Kemalizmine” çevirme rolü üstlendi.

Grup bir yandan Öcalan`ı “Kürtler adına bayraklaştırırken” öte yandan İslam`a ve İslamî kesime yönelik dünyanın en kirli mücadelesini verdi.

2000`e Doğru dergisi kendisini Kürt sorunu üzerinden gençlerimize okuturken bir yandan İslam ve Kur`an ile ilgili iftiralarla örülü yazıları evlerimizin içine soktu, öte yandan yörede İslam için hizmet edenlere yönelik insan aklının zorlanacağı kirli bir kampanya yürüttü. Uluslar arası güçlerin yerel güçlerle işbirliği yaparak İslamî camia üzerine varmasının zeminini hazırladı. 

Perinçek liderliğindeki klasik Aydınlıkçılar, görevini “başarıyla” tamamladı ve tasfiye edildi. Öyle anlaşılıyor ki görev neo-Aydınlıkçı-eski sol koalisyonda.

Eski ekibin bakış açısını ulusal-solcu derin devlet yapısı belirlerken yeni ekibin bakış açısını baştan sona Amerikan kuruluşları belirliyor. Bunların bakış açısının temelinde  “Henri J. Barkey ve Graham E. Fuller`in  “T u r k e y ` s  K u r d ı s h Q u e s t ı o n (Türkiye`nin Kürt Sorunu)” adlı 1998 tarihli çalışması var.

(Aslını satır satır okuduğum) bu çalışmanın önsözünü eski ABD Ankara büyükelçilerinden  Morton Abramowitz kaleme almış. Dolayısıyla bir yönüyle Amerikan bakış açısının resmi ürünü.

Mesleğinde ustalaşan Çandar, raporunda bu çalışmadan söz etmese de Amerikan kuruluşlarının bakış açısını esas aldığını açık açık söylüyor.

Çandar, Kürt sorununu Öcalan sorununa indirgiyor. Dolayısıyla Öcalan`a Kürtler adına mutlak bir “temsil yetkisi” önerisinde bulunuyor.

Uluslar arası sistemin gözünde Öcalan`ı meşrulaştırmak için daha önce bu meşruiyete kesinkes ulaşmış bir ismi, Mustafa Kemal`i kullanıyor. PKK`nin Kemalist yanına dikkat çekiyor. Dahası, belki de vakanın en can alıcı yönüne parmak basıyor ve Öcalan`ın 28 Şubat sürecinde İslam`a karşı Kemalistlerle işbirliği yaparak uzun süreli bir ateşkes ilan ettiğini belgeleriyle anlatıyor.

Çandar, bununla,

1. Öcalan ve ekibinin İslam dünyasına “20. yüzyıl boyunca kurucu unsur olarak atanan” Batı piyonu ekibin özelliklerine haiz olduğunu bildiriyor. 

2. Türkiye`deki İslam karşıtı derin çevrelere Öcalan`ın kendilerindeki borcunu hatırlatıyor ve onlarla ortak olabilecek biri olduğunu göstermeye çalışıyor. CHP`yi sürecin içine zorluyor.

3. Dolaylı olarak “Öcalan, Bölge`deki İslamî yükselişe karşı çaredir” diyor. Onu buna karşı Kürtler için sahte bir “modernizm peygamberi” olarak lanse ediyor. 

Bu bakış açısında Aydınlıkçıların kadim İslam karşıtı duruşundan ayrılan bir yön yok. Çandar, yaşlandıkça gençliğine geri dönüyor. Eski bakış açısı burada sadece modernize edilmiş. Eski bakış açısı Kürtleri İslam`dan uzaklaştırdı, bu bakış açısı uluslar arası despot güçlerin adamı haline getiriyor. (Ki İslam dünyasının diğer toplumları için de süreç böyle yaşanmış.)

Merak edilen nokta, açılım sürecinde bu ekibe büyük değer biçen Hükümetin bundan sonraki adımları da bunlara emanet edip etmeyeceğidir.

Hükümet, Kürt sorunu konusundaki adımları PKK`nin tavrına endeksleyerek “PKK silahlı bir güç olarak varsa bu sorun çözülür” şeklindeki PKK tezine halka tabanında büyük destek sağladı. Eğer bunun üzerine bir de eski Aydınlıkçıların, yeni Amerikan adamı modernist grubun önerilerini dış güçlerin de korkusuyla birebir hesaba katarsa bunun hayır getirmeyeceği ve çözüm olmayacağı ortadadır.