Realpolitik ve romantizm arasında “Şark” siyaseti!
Tasnif olmadan tahkik olmaz. Batı uygarlığını ele alırken Avrupa – Yahudi çekişme ve çatışması göz önünde bulundurulmalı ve her durumda ifade edilmelidir.
Bugüne gelindiğinde Avrupa ırklarının özellikle Almanlarda gözlenen açık sözlülük, güç ve kaliteli üretime dayalı yaklaşımı; Yahudilerin müphemlik hatta sinsiliğe, propaganda ve reklama dayalı stratejisine yenildi.
Yahudiler Avrupa’yı bitirdiler. Onların Müslümanlarla ilgili emeli ise bütün Müslümanların katli ya da köleleştirilmesidir.
Yahudileri başarıya götüren; onların kendi realpolitiklerini titizlikle belirleyip stratejilerini yürütecek aklı kılı kırk yararak üretirken başkaları için romantizm üretebilmeleri ya da onların romantizmlerine yön verebilmeleridir.
Yahudi, işini akılla yürütür, başkasını ise romantizme sürükler; kendisi gerçeklik zırhına bürünürken propaganda ve reklamla ayaklarınızı yerden keser. Avrupa’yı II. Dünya Savaşı’nda sosyo-ekonomik bağlamda bitiren milliyetçilik ve savaş sonrasında sosyo-kültürel bağlamda sıfıra doğru sürükleyen zevkperestlik üretimi bu titiz stratejinin neticeleridir.
Bu strateji bugün İslam alemi için de işlemektedir. Sosyo-ekonomik bağlamda İslam alemini harap eden Yahudi stratejisi, sosyo-kültürel bağlamda da tehdit ediyor.
Biz, düşmanın hız ve haz silahlarına rağmen bu oyunu görmek ve ona karşı önlem almak hatta onu düşmanımıza doğru yöneltmek zorundayız.
Dikkatimiz geçmişte inanç üzerindeydi, sonra düşünceye yöneldik. İnanç ve düşünceyi ayıran bu tertip İslâmî değildi. İslam, çifte kanatlıdır, onda inanç ve düşünce bir aradadır. Biz, oradan kopunca tahlil kabiliyetimizi yitirdik. Düşman inanç ve düşüncelerimiz bir yana hayallerimiz ve zevklerimizle oynuyor. Lâkin biz inanç ve düşünce birlikteliğinden kopunca burayı biraz olsun göremiyoruz.
Hafıza, hayalleri belirler. Hafıza, nasıl şekillenmişse hayaller o yönde yol alır. Hayalleriniz ne yönde ise yürüyüşünüz eninde sonunda o yöne gider. Tarih hafızadır, hayaller ise geleceğin siyaseti.
Buradan bakıldığında Türkiye’de modern tarih, dikkatimizi sürekli, Osmanlı’ya bakmaktan Anadolu (Türkiye) Selçukluları tarihine yöneltir. Oysa Anadolu Selçukluları tarihi, devrin tarihçileri açısından Acem tarihçiler; modern zamanlar açısından ise Yahudiler ve Masonlarla maluldür.
Devrin Acem tarihçilerinin dikkati, küffara karşı gaza değil, İslam dünyasının merkezine hükmetme üzerindedir. Onların hayal evreninde hep bir cihan hakimiyeti vardır. Bu cihan hakimiyetinin yolu ise İslam dünyasına hükmetmekten geçer.
Modern devir Yahudi ve Masonları da dikkatlerimizi, Batı’ya yönelerek büyüyen, yüzyıllarca realpolitik ile romantizm dengesini iyi sağlamış gazi bir Osmanlıdan, Doğu’ya yönelerek batan bir Anadolu Selçuklusuna yöneltirler.
Anadolu veya Türkiye milliyetçiliği denen milliyetçilik, özde bu Selçuklu tarihi anlatımlarına dayanır. Yapı taşlarının örülmesinde Yahudi ve Masonların derin emekleri bulunan bu hayal dünyası, Anadolu Selçuklularının Doğu’yla ilgilenmeyi aşan bir Doğu hakimiyeti çabasına girdiklerinde kriz yaşadıklarını ve nihayetinde o yolda çöktüklerini gözlerden saklar.
Anadolu ile sınırlı bir devlet, Doğu’dan gafil kalma lüksüne sahip değildir ama Doğu’ya hükm de edemez. Bizans ve Osmanlıya Doğu hakimiyetini kısmen veren her iki devletin Anadolu’yu aşan bir hakimiyet alanına sahip olmalarıdır.
Buradan bakıldığında Türkiye’yi Doğu ile uğraştırma stratejisi, en geç Lozan’dan başlanarak incelikle dokunmuştur ve her seferinde günün üretimleriyle desteklenmektedir.
Sovyetlerin yıkılma işaretleri vermesinden bu yana ekonomisi hız kazanan Türkiye’nin enerjisini Doğu hakimiyeti hayalleri ile tüketmek, kanaatimce bu stratejinin bir parçasıdır. Lâkin geniş kesimlere yayılan romantik milliyetçilik (yanlış bir hafızaya dayalı hayaller bütünü) bunu görülmesini engellemektedir.
Türkiye, kendi realpolitiği içinde yol alır da Doğu’da bir süre ağabeylik konumunda kalırsa kısa sürede Balkanlar, Kafkasya, Kırım ve Ukrayna sahasının mihver devleti olur ve böyle bir devlet, elbette İslam aleminde etkin olur.
Buna karşı Doğu’nun mevcut sorunları içinde Doğu ağası rolüne odaklanan bir Türkiye ne olur? Üzerinde çok düşünmek gerekir.