Altıncı Felakete Karşı Üç Şuur
İslam, tarih boyunca beş büyük felaket gördü:
1. Hz. Ebu Bekir Efendimiz (ra) zamanında görülen irtidat vakası ve zekat isyanı
2. Miladi 11. yüzyılda İslam dünyasının Haçlılar tarafından işgali
3. Miladi 13. yüzyılda Moğolların İslam dünyasını işgali
4. Miladi 14. yüzyıldan sonra bugün İspanya denen Endülüs`ün düşmesi
5. Miladi 19. yüzyıldan I. Dünya Savaşı sonrasına kadar İslam dünyasının fiili işgali
Bugün İslam alemi, II. Dünya Savaşı`ndan bu yana giderek hızlanan ve evlerimizin içine kadar gelen yepyeni bir işgal hareketiyle karşı karşıyadır. Bu, “kültürel işgal hareketi”dir. Kökleri Fransız İhtilali`nden sonra Napolyon`un başarısız Mısır seferine dayanan kültürel işgal hareketi altıncı büyük felaketimizdir.
Bu öyle bir felaket ki işgal güçleri, beyinleri uyuşturuyor, gözleri kör ediyor; kalpleri ele geçiriyor; Müslümanın çocuğunu gözlerinin önünde kendi safına alıyor, kendi askeri haline getiriyor ve Müslüman, ona karşı sadece bir “seyirci” konumunda kalıyor.
Bu işgalin tankı, topu, tüfeği görünmüyor; askeri yok. Sivil güçler tarafından, “özgürlük, eğlence” adına yürütülüyor bu işgal.
Klasik işgallerin sınırı işgalcilerin ordularının ulaştığı yere kadardır. Halbuki bu işgalin sınırı işgal güçlerinin iletişim araçlarının ulaştığı yere kadardır. Kapılarımızı sıkı sıkı kilitlesek de pencerelerimizi kapatsak da işgal güçleri evimizin içine kadar girebiliyor, çocuğumuzu elimizden alıyor, kendi evimizde bizim soframıza oturan, bizim verdiğimiz harçlıkla sokakta pazarda gezen çocuğumuz basbayağı “devşirilmiş bir işgal gücü mensubu” kimliği edinebiliyor.
Her gün yeni bir kültürel işgal haberiyle sarsılıyoruz, kimisini medyadan duyuyoruz, kimisini çevreden. Daha bu hafta, endişe sahibi bir ağabeyden dinlediğim bir işgal vakasını aktarayım:
Bir kız çocuğu, başında örtüsü yok, dikkat çekecek boyutlarda makyajlı, davranışları dengesiz; bulunduğu ortamda kendisiyle konuşuluyor. “Ben örtüden nefret ediyorum” diyor. Bunun üzerine aileye haber veriliyor. Anne geliyor ve kızını görünce kahrından düşüp bayılıyor. Meğer o kız çocuğu, her gün evden başörtüsüyle çıkıyor ama dışarıda örtüsünü çıkarıyor, makyajını yapıyor ve ailesinin kimliğiyle tam zıt yönde bir kimlikle sokağa açılıyor.
Dıştan bir bakışla bu nefse uymadır, çocukluktur. Hayır, hepsi öyle değil. Bu, ahlaksızlığı yaymak üzere kurulan uluslar arası işgal ordusunun evlerin içine kadar girmesidir. Bu işgalin planlayıcıları, finansörleri, yayın organları, ara elemanları ve idari koruyucuları var.
Mesele kız çocukları ya da kadınlar değildir; hedefte kadın erkek herkes vardır.
Felaketin büyüğü bizim bu işgale karşı bir magazin muhabiri gibi olmamız; “Toplum bozuluyor” diye başlayan konuşmalar yapmaktan gizli bir keyif almamızdır. Toplum bozuluyorsa bozuluyor, biz buna karşı bir şey yapmıyorsak “Bize ne!” Düşünebiliyor muyuz? Ülke işgal ediliyor, ordular şehirleri bir bir ele geçiriyor ve şehrin sözde aydınları işgal edebiyatı yapıyor. Böyle bir aydınlığa ihanet denmez mi? Ya da şehrin alimleri işgal var demekle yetiniyor. Böyle duruşa gaflet denmez mi?
İşgale karşı seferberlik ilan etmesi gerekenler, sadece olanlardan ıstırap duyma ve bu ıstırabı dile getirmekle yetinirse onlara kim “kahraman” diyebilir ve onlar mahşer gününde mükafatını kimden bekleyebilir?
Bu büyük felakete karşı, üç şuura sahip olmak durumundayız:
1. İnsan olma şuuru 2. Müslüman olma şuuru 3. Bu asrın ve bu coğrafyanın bir ferdi olduğumuzun şuuru
İnsan olmak, bir irade ortaya koymayı, önüne konan reçeteleri sorgulamayı, uygun görülmeyeni gerekirse canı pahasına ona karşı koymayı gerektirir. Kültür işgali karşısında insanlığımızı tatil edemeyiz.
Müslüman olmak, kendini zamanın akışına bırakmamayı, ilahi emirlere göre hayatına şekil vermeyi gerektirir. İşgal komşumuza dayandığında Müslümanlığımızı göz ardı edip “Bana ne?” diyemeyiz. Ve biz hayal kurarak kendimizi başka bir zamana ve mekâna atsak da biz, altıncı büyük felakete muhatap bir asrın ve bir coğrafyanın fertleriyiz. Kimliğimizi inkâr etmemiz, bizi sorumluluktan ve hesap gününden kurtarmaz.
Kültürel işgale karşı en büyük silah şuur seferberliğidir. Ahlaksızlığın edebiyatını yapmadan bu halka ahlaklı olmanın dünya ve ahiret açısından önemini, ahlaksızlığa karşı koymamanın yol açacağı felaketin büyüklüğünü anlatmak durumundayız.
Komşusuna Kur`an-ı Kerim öğretmek, çocuklara siyeri anlatmak, evde hadis sohbeti yapmak kültürel işgale karşı başlı başına birer donanımdır.
Bunu yapmak fiili işgale karşı savaşmak kadar mukaddestir.