Emperyalizmin gecekonduları ve Abbas!
İslam şehirlerindeki düzen malumdur. Oysa Cumhuriyetle birlikte Türkiye’de şehirler gecekondu semtleriyle kuşatılmış, şehrin medeniyet günlerinden kalma görkemli, altın çekirdeği adeta tenekeden bir kabukla sarılmıştır.
Kemalist sosyologların Cumhuriyetle birlikte şehirlerin gecekondularla büründükleri bu hâli neredeyse öven bir tezleri vardır:
Kemalist sosyologlara göre gecekondu semtleri, kırsal bölgelerle modern şehirler arasında bir ara alandır, bir tampon bölgedir. Gecekondu mahalleleri, köylünün modern yaşama alışması için, bir tür bekleme salonlarıdır, alıştırma sahalarıdır.
Abbas’ın el-Fetih’i veya bir başkası… Ulusalcı sosyalist yönetimler de uluslararası emperyalizmin İslam yurtları üzerinde kurduğu bir tür gecekondu yönetimlerdir.
Ulusalcı sosyalist yönetimler, Müslümanları tam bir istilaya alıştırmak için ya da Müslüman yurdundaki kesin istilayı saklamak için görünürde yerli, esasta yabancı yönetimlerdir. Daha anlaşılır bir ifadeyle emperyalist yönetimlerin yerli vekilleri, içten çavuşlarıdır.
Gecekondu semtlerinde yaşayanların kentle ilişkili bir psikolojileri ve bunun çevresinde oluşan bir sosyolojileri vardır:
Gecekondu semtlerinde yaşayanlar, şehre ulaşma psikolojisi yaşarlar, öyle bir tatmin hissederler; psikolojik olarak artık köylerin darlığından, iç sorunlarından, yorucu hayatından kurtulmuşlardır. Bununla beraber, sosyolojik olarak toprak sahibi olmayan bir köylü gibi yaşarlar. Oralarda akrabalık ilişkilerinin yerini komşuluk ve iş arkadaşlığı alsa da hayat bir bütün olarak neredeyse köycedir.
Öte yandan, gecekondu semtleri, kolluk kuvvetlerine geçmişte kırsal alanda kontrol altına alamadıkları kesimleri kolayca gözetleme, takip etme ve yönlendirme imkânı vermiştir. Dahası gecekondu semti, merkezi hükümetin kapitalistine, fabrika, iş yeri sahiplerine ucuz iş gücü imkânı sağlamıştır.
Katı geleneklere sahip köylü, gecekondu semtinde peyderpey modern yaşama alışır ve zamanla resmi ideolojinin katı bir savunucusuna evrilir.
Ulusalcı sosyalist yönetimler, aynen gecekonduda olduğu gibi bir tür tampon yönetimlerdir. Emperyalistlerin hem kolluk kuvvetleri hem istihbarat şubeleri hem eğitim koordine merkezleri hem sömürü kolonileridir. Bu kadar işlevle beraber, emperyalistlerin bütün sahalarda işlerini kolaylaştıran ve ucuza mal eden alt veya iç yönetimlerdir. Emperyalizm karşıtı kesimleri takip eder, tutuklar, infaz eder, bastırır ya da emperyalizme teslim eder. Formal ve informal eğitimle, direniş ruhunu öldürür, net ve kalıcı istila için zemin hazırlar.
el-Fetih, İslam aleminin pek çok kurtuluş hareketi örneğinde olduğu gibi, anti emperyalist Müslüman kesimlerce kurulmuş ama ulusalcı sosyalistlerce ele geçirilmiştir.
Örgüt henüz FKÖ sürecinde, tanınan bir devlet yapısı veya yerel yönetim birimi yapısına sahip değilken bile Filistin kamplarında hem Filistinliler hem bölge için tam bir gecekondu semti işlevi görmüş, Filistinlileri tam da emperyalistlerin istediği şekilde İslam’dan uzaklaştırmaya çalışmış, kontrol edilebilir bir mücadele tarzı vererek Filistin halkını onlarca yıl oyaladığı gibi, bölgede İslam karşıtı ulusalcı sosyalizmi de beslemiştir.
El-Fetih, ulusalcı sosyalist yönetimlerin tam bir protipidir. 1987’de İslâmî direnişin I. İntifada istila karşısında ulaştığı başarıyı ve bu başarının İslam aleminin tümünü etkilemesi üzerine siyonizmin vekili olarak öne sürüldü.
Farklı bir emperyalist türü olarak siyonizmin vekaleti kabulü mühim bir tavizdi. Ama özellikle Abbas devrinde el-Fetih yönetimi, tamamen siyonizmin kolluk kuvvetleri ve istihbaratına dönüştü.
Buna rağmen, ABD’nin Natenyahu’yu Kongre’de konuşturmasına karşı, Türkiye’nin Abbas’ı TBMM’de konuşturması ABD ve siyonizme karşı güçlü bir mesaj kabul edilmelidir. Zira efendiye karşı vekilini ağırlayıp konuşturmak bilinen bir isyan türüdür.
Bununla birlikte HÜDA PAR vekillerinin Abbas’ı şehid İsmail Heniye ve Mareşal Yahya Sinvar’ın fotoğraflarıyla protesto etmeleri, törensel olana karşı gönüllerdekini, görünürde olana karşı asıl olanı duyurmak açısından tarihi bir tutumdur.