Açık açık uyarayım!
Sporla siyaset arasında hep ilişki vardır. Özellikle uluslararası müsabakaların siyasetle ilişkisi malumdur.
Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunlarında bu ilişki bambaşka bir boyuta taşındı. Türkiye’de Kemalist sosyal medyanın çok derin, entelektüel ve felsefi bulduğu Açılış Programı, Avrupa’nın başına gelenleri özetler gibiydi.
Yahudi asıllı bir kadın (!), Hıristiyanlığın mukaddes “Son Akşam Yemeği” sofrasının başına oturmuştu! Kadın Yahudi ama Yahudi değerlerini değil, Yahudi uygarlığının Avrupa’ya dayattığı ahlaki düşüklüğü temsil ediyordu.
Bu, Avrupa’nın son iki yüzyıldaki dramını özetleyen, oldukça simgesel bir temsildi: Avrupa’nın yüzyıllar boyu Hıristiyanlık üzerinden edindiklerini Yahudiler ele geçirdiler. Fakat bunu doğrudan Yahudilikle değil, “özgürlük” adına ahlaki değerleri imha ederek yaptılar.
Yahudiler, doğrudan siyasi bir faaliyet olan Avrupa’nın ve sair insanlığın değersizleştirilmesini; nefsani arzuların özgür bırakılması gibi bir kisve altında yürüttüler ve bu, onların nihayetinde Avrupa sofrasına konmalarını sağladı.
Olimpiyatların açılış programı, bu oyunu ya da ustalıklı hırsızlığı simgesel de olsa ifşa etti. Yahudi hegemonyasının “kendini saklama” eziyetli, sinik ve ürkek evresinden “açıklık evresi”ne geçtiğini dünyaya duyurdu. Çok mertçe bir duyuru değildi çünkü yine her şey açıkça değil, simgelerle anlatılmıştı. Ama geçmişle karşılaştırıldığında bu, büyük bir cesaretti.
Yahudi uygarlığının karakteristik özelliklerinden biri, olumlu olanı olumsuz için kullanmaktır: Olumlu görüneni öne sürüp reklam eder, onun üzerinden insanları toplar ve onlara olumsuz olanı dikte eder. Bu hâl üzere oluşan düzenekte insanlığı tüketir.
Spor, birey açısından oldukça olumlu bir etkinliktir; toplumsal açıdan çok önemli bir sosyalleşme aracıdır, uluslararası boyutlara ulaştığında ise farklı toplumların tanınması, tanışması ve kaynaşması açısından önem arz etmektedir.
Ne var ki Yahudi uygarlığı, böyle bir etkinliği, insanlığı değersizleştirme için kullanmaktadır. Spor üzerinden insanlığın dikkatini çekmekte ve insanların dikkati spor üzerinde iken tabiri caizse onları kendi değirmeninde öğütmekte, değersizleştirmekte ve hiçleştirmektedir. Bu küresel hegemonyayı hedefleyen titiz stratejinin bir parçasıdır.
CHP’nin üst yönetiminin mümkün olan en üst görünürlükle Paris’te bulunması da burayla ilgilidir. CHP, spor kisvesi altında, Yahudilerin Batı’ya dayattıkları değersizlik siyasetine yönelik “kabul” programı için Paris’te. “Millî” olanı destekleme kisvesi altında, küresel olanın boyunduruğuna rıza gösterisi gibi bir şey bu.
CHP, HDP’nin Türkiye’nin en muhafazakâr seçmeni Kürt seçmenin oyunu nasıl aldığını iyi tahlil etmiş ya da HDP için bunu sağlayan danışmanlık, bizzat CHP için çalışmaktadır.
HDP, Sol geleneği de ihlal edip Batı’ya dayatılan değersizliği sahiplenerek medya desteğini aldı, fenomenlere ulaştı ve geleneksel Kürt aristokrasisinde ağalar bir yana pek çok şeyh soylunun dahi desteğini aldı, kimi illerde yüzde yetmişleri geçen oy oranlarına ulaştı.
Buradan açık açık uyarayım:
CHP, aynı yolla muhafazakâr Türk seçmenin oyunu alabileceğinden emin gibi. Hatta iktidar olmak için bundan başka bir yol da bilmemekte. CHP’nin bu yolda yürüyerek iktidara tırmanacağı da neredeyse muhakkak gibi.
Bu sözleri okuyacak olan, Türk muhafazakârlığının “Mümkün değil!” dediğini duyar gibiyim. Çünkü Türk muhafazakârlığı, HDP meselesini hiçbir zaman iyi tahlil etmedi. Geçmişte “Bölge meselesi” mahiyetinde “devlet meselesi” olarak gördü, HDP’li fenomenlerin üretilmesine katkı bile sağladı. Bugünkü gücüne ulaştığında ise kibir ve meşguliyet, onun doğru tahliller yapmasını engellemektedir.
CHP, bu gafletin farkında ve hiçbir eleştiriye aldırış etmeden gördüğü yoldan ya da kendisine gösterilen yoldan iktidar merdivenlerini bir bir çıkmaktadır.