• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Avrupa’da Aşırı Sağ’ın yükselişinden şikâyet var. Aşırı Sağ partiler, peş peşe seçim kazanıyorlar. 2017-2021 yılları arasında genç ve kullanılmaya müsait bir ismi, Avusturya’da başbakan yapabildiler. İtalya’da iktidardalar. Hollanda’da sistemi zorlayacak kadar güçlendiler. Fransa’da yeni bir tarihî sürece girmek üzereler.

Aşırı Sağ liderler tetkik edildiğinde,

(1) Genç ve kadınlardan oluşuyor. (2) Normal koşullarda seçimleri kazanma ihtimali olmayan toplum kesimlerinden geliyorlar. (3) Ahlaki düşüklük sorunu yaşıyorlar. (4) İslam düşmanıdırlar. (5) Yahudi dostu ve sıkı siyonizm yanlısıdırlar.

Aşırı Sağ isimlerin Fransa örneği dışında hiçbirinin siyasi deneyimi olmadığı gibi siyasi geçmişi de yoktur. Dolayısıyla bunlar Ukrayna devlet başkanı misali bir destek altında siyasete atılıp siyasi başarı elde etmişlerdir. Bunlar her yönüyle köksüzdürler ve siyasetin bir tür GDO’lu ürünü gibidirler.

Bunları Avrupa’da yaşanan ekonomik krizler ve Avrupa’ya göçmen akını ile ilişkilendirmek, anlatılanı tekrarlamak, söyleneni duyurmak gibi bir şeydir.

Sosyal vakalarda bir meselenin ilk etkeni ile o etkeni siyasi bir dönüşüm etkenine dönüştüren sonraki unsurlar çoğu zaman farklıdır.

Meseleyi siyasi etkene dönüştüren insan unsuru, kimi zaman kendisini saklamak için görünür ve hesabına gelen ilk etkenleri öne sürer. Siz de onları olduğu gibi tekrarladığınızda artık onun oyununun bir parçası oluverirseniz.

Hükümetlerin seçimle belirlendiği Avrupa’da ekonomik kriz yok. Ama ekonomik kriz tehlikesi var ve Avrupa’da zevk baş aracı tüketim öylesine teşvik edilmiş ki hiçbir hükümet ekonomik kriz ihtimaline bile dayanamıyor. Tüketimin bu kadar öne çıktığı bir dünyada hiçbir hükümet, (1) Para kaynakları ile ilişkisini bozma cüretinde bulunamaz. (2) Para musluklarının kısılacağı bir politikayı, ülkenin bağımsızlığı ile ilişkili olsa bile cüret edemez.

Sultan, vatandaş ise ve sultan, zevkini ülke dahil her şeyden çok önemsiyorsa hırslı vezir, konumunu korumak için ülkeyi satarak sultanın zevkine hizmet eder.

Burada yönetimin vatandaşın oyları ile belirlenmesi esası, vatandaşların zevkperestleşmesi ve tüketim hırsı içinde olması değişkenleri ile buluştuğunda yönetimin tamamen ekonomiyi elinde tutanlara bağlanması neticesini oluşturuyor. Türkiye’yi de tehdit eden bir esas ve iki değişken meselesi, Avrupa’da Yahudilere bağımlı bir siyasi ortam oluşturmuş. Yahudiler, bu ortam içinde milliyetçi görünümlü züppeleri medya imkânları ile büyütüp iktidara getiriyorlar. Böylece Avrupa’da kısa vadede yönetimi ele geçirdikleri gibi, uzun vadede tarihi Yahudi karşıtlığının milliyetçilik üzerinden uyanmasını da engelliyorlar. Açıkçası gelecekteki düşmanlarını önceden ehilleştirip kendi kölelerine dönüştürecek bir mekanizma işletiyorlar.

Anlattıklarımızı komplo teorisi olarak gördüğünüzde şu paradoksu açıklayamazsınız. Avrupa ekonomisinin Çin karşısında işlemesi ucuz iş gücü gerektiriyor. Ucuz iş gücü de göçmenler üzerinden geliyor. Genç olup ahlakî sorunlar yaşayan milliyetçi züppeler bu ekonomik tahlili yapamıyor olabilir, bu yüzden bu tür siyasetçiler Müslüman ve dolayısıyla İslam düşmanı oluyor, dersiniz.
İlk bakışta haklısınız. Lâkin bundan yola çıkarak onların İslam düşmanlığını açıklasanız da siyonizm yanlılığını açıklayamazsınız.

Siyonizm, İslam’la savaştığı için Avrupa’daki züppe milliyetçiler, düşmanın ortak olması saikiyle siyonizm dostu oluveriyorlar, diyebilirsiniz. Ne basit bir tahlil! Aksine siyonizm ve Yahudilerin para politikaları başta Filistin olmak üzere İslam aleminde göçe yol açtığı için, Avrupa’daki milliyetçilerin “dünyanın belası” diye siyonizm karşıtı olması gerekmiyor mu?

Nitekim 20. Yüzyılın başlarında Avrupa milliyetçileri böyle düşünmüşler ve Avrupa halkları da onları alkışlamışlar. Ama 1917’den sonra Doğu Avrupa, 1939’dan sonra ise Alman ve İtalyan milliyetçileri Yahudilerin karşı atağıyla tırpanlandı. Neticede Avrupa’da yüzyılların birikimi yerle yeksan oldu. Alkol, fuhuş ve uyuşturucu ile kafayı bozmuş bir milliyetçi bile gerçekten milliyetçi köklerle ilişkisi varsa bunu bilir. Ama Alman Nazi artıkları bile şu anda siyonizm yanlısıdırlar demek bile az, tamamen siyonisttirler, demek gerekir.

Meselelerin tarihsel arka planını bilmek, sizi propagandalara alet olmaktan kurtaracağı gibi, size doğru analizler yapma imkânı da verir.

Şimdi tarih penceresinden Avrupa’da Aşırı Sağ’ın Yahudi düşmanlığından uzaklaşıp İslam düşmanlığına ve siyonizm köleliğine nasıl sürüklendiğini görelim.

Yahudi Üretimi Milliyetçilikten Yahudi Düşmanı Milliyetçiliğe

Avrupa’da milliyetçilik genel olarak Hıristiyanlığa geçen veya geçmeyen Yahudi filozoflarca Katolik birliğini dağıtmak ve Yahudilerin sisteme yerleşmesini sağlamak için üretilip yayıldı.  

Katolik birliği, inanç birliğine dayanıyordu, ırk farkı gözetmiyordu ve Yahudileri tamamen dışarıda tutuyordu. Milliyetçilik, inanç birliğine karşı ırk birliğini getirdi. Böylece Avrupa’daki Katolik birliğini dağıttı. Bununla birlikte “kendisini Fransız hissedeni inancı ne olursa olsun Fransız, Alman hissedeni Alman…” kabul etti.

Bu yeni kabul, ilk anda, Avrupa’da Katolik Roma kilisesinden bağımsızlaşma ve Katoliklerle Katoliklikten uzaklaşan Protestan, ateist gibi Avrupa unsurlarının yeni ulus tarifinde birliği anlamına geldi. Oysa işin başından itibaren içinde olan Yahudiler, Protestan ve özellikle ateist (dinsiz) görünümüyle sistemin her yanına yerleştiler. Avrupalıların birlik örgütlenmesi dağılmışken onlar sinsice birliklerini korudular. Birlik olanlar, parçalı olanlara galip gelir Sünnetullah’ı gereği de Avrupalıları gün be gün esir ettiler. Onların, sömürge döneminde başkalarından aldıklarını kapitalist veya sosyalist olarak maharetli bir hırsız olarak onlardan çaldılar. “Her dinsizin hakkından bir imansız gelir!” sözü buraya öylesine uyuyor ki!

On dokuzuncu yüzyılın sonlarına gelindiğinde sırasıyla Rus, Alman ve İtalyan milliyetçileri, Yahudiliğe karşı yeni bir “Aydınlanma” yaşadılar, Yahudi bizi sömürüyor, diye figan ettiler. Adeta Avrupa hazineleri onların eline geçti, evde hırsız var, dediler, kısa sürede gençliği ikna ettiler.

Ne var ki bu milliyetçi dalga, Yahudilerin sosyal demokrat ve sosyalist yapıları destekleyip örgütlenmesine karşı ayakta duramadı. Yahudi, Sağ ve Sol görüşlü Avrupalıları çatıştırarak kendisini ayakta tuttu. Neticede Yahudi düşmanı Aşırı Sağ, Avrupa’da şeytanlaştırıldı. Sol ise sosyal demokratlar başta olmak üzere ılımlı versiyonları ile Batı’nın ana akımı hâline geldi ve Aşırı Sol’dan ürken Hıristiyan Demokratlarla dönüşümlü olarak, Dünya Savaşları sonrası Avrupa’sında iktidar veya ana muhalefet olarak sistemin tepesine oturdu.  

Avrupa ılımlı Solu ve Avrupa Hıristiyan Demokratları birlikte Antisemitizm yasalarını çıkardılar, Yahudi düşmanı Aşırı Sağ’ı yani uç milliyetçileri mahkûm edip tükettiler.

Yahudi Düşmanı Aşırı Sağ’dan Siyonist Aşırı Sağ’a!

Kökleri toplumun mağdur kesimlerine dayanan uç Avrupa Solu, Sosyal ve Hıristiyan Demokratlardan farklı olarak özellikle Katolik ve kısmen Yunan Ortodoks’u kökenli olan kesimlerinde Filistin mücadelesinde siyonizme hep kuşkuyla yaklaştı. İrlanda örneğinde ise tamamen Filistin’in yanında konumlandı. Bu konumlanışta hiç şüphesiz Anglo-Sakson Batı kıtasına karşı durmanın, dolayısıyla ABD karşıtı olmanın doğrudan bir etkisi söz konusudur.

Yahudiler, Yunan uç Sol’unu kısmen kontrol altına alabildilerse de Katolik dünyanın Solu, Sol ideolojik körlükten kurtulup tarihsel köklerine döndükçe siyonizm karşıtlığına yöneldi. Bunun en bariz örneği, Güney Amerika’da yaşandı. Güney Amerika’nın Katolik kökenli solcuları günbegün Anglo-Sakson kutup ve siyonizme karşı konumlandılar. Bunu Ortodoks Rus milliyetçiliği takip etti ve nihayet yine Katolik kökenli Avrupa Solcuları, İspanya, İtalya başta olmak üzere Anglo-Sakson kutup ve siyonizme karşı konumlanmaya başladılar.

Böyle bir dönüşümde normal olarak Avrupa’daki Aşırı Sağ kesimlerin bu Anglo-Sakson kutup ve siyonist yapıya karşı olanların yanında yer alması gerekiyordu. Beklentiler o yöndeydi. Ama Yahudiler, ellerini hızlı tutup sokak serserilerini finanse ederek onları Aşırı Sağ’ın başına geçirdiler. Aşırı Sağ bir anda Yahudi yanlılığı hatta siyonizme mahkûm oldu. (Bugün Avrupa’da Aşırı Sağ’ın başında olan isimlerin İslam aleminde CIA desteğiyle milliyetçi ve ulusalcı partilerin başına geçenlerden hiçbir farkları yoktur. Avrupa Aşırı Sağının bizdeki ırkçı yapılarla görünüm ortaklığı da buradan geliyor.)

Bunlar, yeteri kadar uygarlaşmayan, dolayısıyla başkalarıyla birlikte yaşama alışkanlığı gelişmeyen alt sınıf Avrupalıları göçmen politikaları üzerinden İslam düşmanlığına ve onunla bağlantılı olarak siyonizm dostluğuna yönlendiriyorlar.

Bernard Lewis Akımı ve İslam Düşmanlığı  

Avrupa’da yakın dönem İslam düşmanlığının birbirini takip eden üç baş düşünürü vardır. Thomas Walker Arnold, Arnold Toynbee, Bernard Lewis. Üçü de Büyük Brtinya (İngiltere) istihbaratı çalışanıdır.

Yahudilerle açık ilişkisini bilmediğimiz T.W. Arnold, İslam’ın aradan geçen yüzyıllara rağmen diri olduğunu ve savaşçı güçlerini kaybettiği bir dünyada barış yoluyla yayılmasının mümkün olduğunu anlattı. Ey Avrupa, Müslümanlar, ellerinde silah olmadan da sizi dönüştürebilir, dedi.

Toynbee, başlangıçta sıkı bir siyonistti, sonradan tövbe etmiş görünse de Lewis’e kaynaklık ettiği düşünüldüğünde büyük bir ihtimalle Müslümanları aldatma yoluna gitti ve İslam medeniyetinin Batı medeniyetinin baş rakibi olduğunu duyurdu, İslam’ın Avrupa uygarlığını her an yenebileceğine dair Batı’da korku oluşturdu.

Yahudi olup aynı zamanda siyonist olan, israil’in kuruluşunda bizzat görev aldığı gibi, İslam dünyasının son halka istilası niteliğindeki Körfez Savaşı’nın mimari Lewis ise başta İslam’ın gücünü takdir etti. Ama ardından ey Avrupa, bu güçlü İslam yegane düşmanınızdır, ona karşı birleşmezseniz Avrupa geçmişin Endülüs’ü olur, diye seslendi. Bütün Batı’da İslamo-fobi denen akımın temellerini attı.

Avrupa Aşırı Sağı, bu üç ismi de anlayabilecek düzeyde olmadığı gibi bu üç isim de doğrudan Avrupa Aşırı Sağı ile temas kurmuş değiller. Ama özellikle Lewis, Yahudi finansmanıyla güçlü bir yeni Neo-Oryantalizm oluştururken Avrupalıları hem rencide edecek hem onları yeniden yücelmelerine vesile olacak İslam’dan uzaklaştıracak üretimlere yöneldi. Avrupa’da Yahudilerle bağlantılı kraliyet ailelerini ve iktidar çevrelerini etkileyerek onların Aşırı Sağ’ın İslam karşıtı olarak büyümesine göz yummalarına yol açtı.

Bana Lewis’in Avrupalıları İslam’dan uzaklaştırması, İslam düşmanlığından mı yoksa Avrupa düşmanlığından mı deseniz, cevap vermekte güçlük çekerim. Çünkü Lewis, her ikisine düşman katıksız ve acımasız bir siyonisttir. Amaçları uğruna israil’in kuruluşunda yer aldığı gibi, Körfez Savaşı’nı başlatacak kadar acımasız bir insan kasabı eğitmeni.

Lewis, klasik Yahudi sinsiliği içinde hareket ediyor ve kendince Aşırı Sağ üzerinden Avrupalıları İslam’la çatıştırarak Yahudilerin iki düşmanını birbirine kırdırıyor. Onlar, birbirini kırarken Yahudi ise keyif sürecek!

Lewis, 2004’te Batılılara basit bir dille şöyle söylüyordu: “Yüzyılın sonuna kadar Avrupa’ya İslâm hâkim olacaktır; Avrupa, Batı Arap Dünyası’nın (Mağrip) bir parçası hâline gelecektir.”

2005’te, Başkan Yardımcısı Dick Cheney’e şöyle tavsiyede bulunuyordu: “Araplara yapılması gereken şeyin iki gözleri arasına büyük bir sopayla vurmak olduğuna inanıyorum. Onlar yalnızca güce saygı duyar.”

ABD’de israil lobisinin Yahudi olmayan en mühim isimlerinden Cheney’in II. Körfez Savaşı, Afganistan işgali ve Guantanamo işkencehanesinin mimarlarından olduğu düşünülürse Lewis’in nasıl kasaplar yetiştirdiği daha iyi anlaşılır.

Lewis’in anlattıklarının özeti şudur: Batılı, İslam geliyor, diye ürkerek Müslümanları vuracak ve Müslümanları vuran Yahudi’nin yanında duracak. Yahudi de bundan yararlanıp Filistin’e ve İslam dünyasının kalbine yerleşme sürecini tamamlayacaktır.

Lewis, Avrupa ve İslam’ın ortak düşmanıdır. Bu ortak düşmana karşı çözüm Yeni Avrupa’dır. Onu başka bir analizde işleyeceğiz inşaallah.