İnsanlık Baharı mı?
Tunuslu Tarık Muhammed Buazizî’nin 17 Aralık 2010’da kendisini yakmasıyla Arap-İslam’ında başlayan gösteriler sürecine “Arap Baharı” denmişti.
Tunus, eski bir Fransız istila alanıydı. Onun ardından iş başında tutulan ülkenin ulusalcı sosyalist vekalet yönetimi, Akdeniz kıyısındaki o nadide ülkeyi yoksul bırakmıştı.
Uluslararası sistem, Tunus’un kendisini yönetmesine izin vermiyordu. Onların vekilleri üzerinden yönettikleri Tunus ise yoksul kalıyordu. Buaizizî, buna isyan ederek kendisini yakmaya kalkıştı ve onun eylemi, bütün Arap dünyasında gösterilerin önünü açtı. O gösteriler, yoksulluğa ve kötü yönetime karşı yapıldı.
Geçen hafta ise (26 Ocak’ta) Aaron Bushnell, siyonistlerin Washington Büyükelçiliği önünde "Artık soykırıma iştirak etmeyeceğim.", "Şimdi oldukça şiddetli bir protesto düzenleyeceğim ancak Filistinlilerin işgalcilerin elinde yaşadıkları karşısında benim eylemim çok da büyük bir şey değil." diyerek başından aşağı benzin döküp kendisini yaktı.
Bushnell, ABD hava kuvvetlerine mensup bir askerdi. Onun ardından bazı ABD askerlerinin de üniformalarını yaktıkları haberleri geldi. Bushnell ve destekçilerinin protestosu, ABD’nin güvenlik politikasına karşı yapıldı.
Buhsnell’in eylemi, ABD’nin güvenlik siyaseti ile vicdan arasında hiçbir bağın olmadığın ilan etti ve onu protesto etti.
ABD’nin güvenlik politikalarının uygulanması için gerekirse canını vermek üzere yetiştirilen Buhsnell, ABD’nin güvenlik politikasının değişmesi için can verdi.
Bushnell, Gazze’deki soykırımla uyanmış ve ABD’nin küresel kötü yönetiminin farkına varmıştı.
Buazizî’nin eylemi bir Arap baharı getirdiyse Bushnell’in eylemi bir insanlık baharının habercisi gibidir. Buna Filistin, vesile oldu.
Filistin; kronolojik bir sıralama ile,
-İnancını
-Aklını, düşüncesini, ideolojisini
-Çıkarını doğru tespit kabiliyetini
yitirip zevk/keyif yarışı içinde uyuşan insanlığı dürttü.
Bu dürtüşün bir nedeni siyonizmin vahşeti ise o dürtüşü motive eden adeta dokuz etken ise Filistin mücahitlerinin direnişidir.
İnsanlık, inanç ve düşüncesini kaybetti, öyle olunca Yahudiler insanlığın çıkarla ilgili zihniyetini tamamen insanlık aleyhine dönüştürdü.
Filistin mücahitleri, siyonizmin vahşi yüzünün bütün insanlık için bilinmesini sağlayacak bir süreç oluşturdular ve o vahşetin insanlık aynasına yansımasını sağladılar.
Bizden öncekiler; mevcut uygarlığa “Batı uygarlığı, İngiliz uygarlığı, Aydınlanma (Fransız İhtilali) uygarlığı, ABD uygarlığı” diyerek yanıldılar, bu uygarlığın en azından son yüz elli yıldır sahipleri basbayağı Yahudilerdir.
Dünya tarihini, siyaset, edebiyat, felsefe, sosyoloji gibi alanların sadece birinden okuyanlar, bunu anlayamadılar. Ama bunları bütün olarak okuduğunuzda insanlığa şu duyuruyu kolaylıkla yapabilirsiniz: “Bu, bir Yahudi uygarlığıdır. Öncekilerin emeği ne olursa olsun Yahudiler tarafından çalınmış ve uygarlık son yüz elli yılda tamamen Yahudilerin eline geçmiştir.”
Bu uygarlık, insanlığın inancını, aklını ve çıkarını anlama kabiliyetini yitirmesini “dünyanın büyüsünün bozulması” olarak ifade etti.
Oysa bugün “büyüsü bozulan”, Yahudi uygarlığının “vicdan, adalet, insan hakları” söylemidir. İnsanlık ile hakikat arasına prizmalar konmuştu. Bu yüzden insanlık, hakikati görme konusunda körelmişti.
Filistin mücahitlerinin kurşunları, insanlığı olanı anlamı kabiliyetini engelleyen prizmaları darmadağın etti ve insanlık, o söylemin ardındaki vahşeti gözleri ile gördü.
Tablo budur. Lâkin, Arap Baharı’nın hâli ortada. O hâlin yegâne sebebi, Yahudilerin mahareti değil, İslam aleminin bugün ve geleceği planlamak üzere geliştirdiği İhya hareketlerinin neredeyse küresel/ümmetsel düzeyde, yüzlerini bugün ve gelecekten geçmişe çevirmeleridir. İleriye dönük hareketlerin geçmişle ilgili anlamsız hayal ve tartışmalarda boğulmalarıdır.
İnsanlık baharının aynı akıbete uğramaması, Müslümanların küresel mesajları duymak için kulaklarını kabartıp durmaktansa küresel mesaj üretmek için çalışmalarına bağlıdır.