• DOLAR 34.624
  • EURO 36.248
  • ALTIN 2916.636
  • ...

Gazze’de 7 Ekim’de başlayan cihad, sanırım bütün dünya için bir muhasebe kapısı açtı. Dünyadaki küresel Yahudi kasvet görüldü. İnsanlık, bu kasveti gülüp oynayarak unutmaya çalışsa da iradelerde uyanış belirtileri oluştu.

Düne kadar, küreselcilik ile Yahudilik arasındaki ilişki üzerinde biraz çekingen bir tutumla da olsa durulurdu. Irkçılık ise küreselciliğe karşı bir direniş odağı gibi gösterilirdi. Oysa ırkçılık şeytandandır ve ırkçılık Yahudi’dir.

7 Ekim Kıyamı, küre çapında, ırkçı yapıların küresel Yahudi hegemonyasının katkılarıyla palazlandığını ayan beyan ortaya koydu.

Belli ki liberal küreselcilik yürürken ona karşı oluşacak tepkiler de başıboş bırakılmamış, küresel ırkçılık projeleri yürütülmüştür. Özellikle toplumun alt ve agresif kesimlerinin küreselciliğe yönelik muhtemel tepkisi ırkçılığa kanalize edilmiştir. Sosyal bilimler; ekonomik imkân ve güç üçlüsü buluştuğunda böyle absürd işler çıkarmak pek de zor değildir.

Sosyal bilimler; iktisadi imkân ve gücün desteğiyle, bugünün dünyasında beşer hammaddesini kullanarak dilediği üretimi yapabilme iddiasındadır. Bunun önündeki tek engel, insana iradesini hatırlatan ve bu hatırlatmayı umutla destekleyen imandır.

Yahudi, İslam’ın olmadığı yerlerde dilediği gibi at koştururken İslam’ın tohumunun düştüğü yerlerde tepkiyle karşılaşıyor. Bunun için İslam’a karşı şiddetli bir öfke içinde.

Fakat mevcut dünya düzeni dedikleri yapı, ne yaparsa yapsın, bundan sonra, dünyayı kahkahalarla yönetme lüksünden uzaktır. Bundan sonra dünya, yeni bir istibdat dalgası yaşayabilir ve istibdattan en çok huzursuz olanlar, aslında müstebitlerin kendileridir.

Bu hâl içinde İslam dünyası, önceki yüzyılda yaşadığı ihya sürecinde kalamaz. İslam dünyasına karşı, son çeyrek yüzyılı aşan bir süreçte korkunç projeler geliştirildi. Bu projelerin bir ayağında ırkçılık vardı, diğer ayağında kof imparatorluk milliyetçilikleri.

Her ikisi de yeni değildi ve on dokuzuncu yüzyılın sonunda İslam dünyasında görülmeye başlanmıştı. O günlerde Müslüman şahsiyetler, dünya ile ilgili malumatlarının sınırlı olmasından dolayı imparatorluk milliyetçiliği ile aralarında yakınlıklar bulmuşlardı. Bunda haklı gerekçeleri de vardı.

Bugün durum, ondan çok farklı. İslâmî hareketlerin bugün imparatorluk milliyetçiliğine yönelmeleri sadece geriye gidiş değildir, aynı zamanda hedeften, dehşet verici bir sapmadır.

Bununla beraber, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Suudi ve Katar merkezli geliştirilen refah toplumları milliyetçiliği de İslâmî hareketlere karşı geliştirilip palazlandırıldı.

Bu koşullar içinde çözüm, müşterek Müslüman aklının devreye girmesi, ırkçılığın siyonizm için oluşturduğu avantajın değerlendirilmesi ve siyonizmin önce İslam dünyası, sonra bütün dünya için yol açacağı felaketin farkına varılmasıdır.

Öte yandan sözde gelenekle reformculuğun birbirine karşı güçlendirilmesi ve reformculuk tehdidi öne çıkarılırken Müslümanların kültür çukuruna doğru itilmeleri ciddi bir muhasebe yapmanın önemini daha da artırmaktadır. Vakit kaybetmeden “Nereye gidiyoruz?” sorusu cevaplanmalıdır.

Tehlikenin geldiği nokta, bıçağın kemiğe değdiği noktadır. Gün, teferruat içinde boğulma günü değil, büyük hedeflere odaklanma günüdür.

Her kesimin, her yapının hataları vardır. Yapılacak olan, hataların sayılması değil, doğruların tespit edilip onlar üzerinde buluşmak ve onları tatbik etmektir.