• DOLAR 34.616
  • EURO 36.359
  • ALTIN 2918.273
  • ...

Esnaf ve zanaatkâr arasında meşhur bir söz vardır. Esnaf, müşterinin önemini anlatmak için, “Müşteri velinimetimizdir!” der. Hatta bundan görselini oluşturmuşlar, işyerlerine asarlar.

“Velinimet”, kelime olarak “nimet kaynağı, nimetin kefili, gözetleyicisi” gibi anlamlara gelir. Mefhum olarak ise birine daima iyilikte bulunan, onun ayakta durmasını sağlayan, mecazi anlamda bir tür hayat kaynağı olan kişi anlamındadır.

Asıl “velinimet” yüce Allah’tır. Diğer kullanımları mecazi anlamdadır ve Araplar bu ifadeyi “kölenin efendisi”, “baba” veya “birinin hayatını etkileyecek şekilde ona bağışta bulunan kişi” anlamlarında kullanmaktadır. 

Dolayısıyla “velinimet”, mecazen birine “hayat kaynağı olan, hayat suyu bağışlayan” anlamında kullanılır.

Esnaf ve zanaatkâr arasında “Müşteri velinimetimizdir!” sözü, “müşteri her zaman haklıdır, biz onun isteğine göre çalışırız” anlamında kullanılır ki bu sözün yayılması, muhakkak daha çok gayrimüslimlerin esnaflık ve zanaatkârlığı iş edinmesiyle de ilgilidir. Onlar çalışan ve Müslümanlar, onların efendisiydiler. Onlar, ilim, kalem ve cihadla uğraşan Müslümanların hizmetini görürlerdi.

Şimdi henüz sözün burasında iken kendimize soralım: “Biz, bugün kimin velinimetiyiz!” Bu söz, bugünün dünyasında bambaşka bir anlam kazanmıştır. Zira “modern aldatma” ve “modern aldanma” çağında roller karıştı.

Bugün “müşteri”ye artık tüketici denmektedir. Günümüzün ekonomisi de “tüketim” endeksli bir ekonomidir. Tüketim ne kadar artırılırsa üreticinin o kadar kazanacağına inanılmakta, bunun için tüketim sürekli teşvik edilmektedir.

Bu mahiyette düne kadar köylünün sömürülmesinden, işçinin sömürülmesinden, ülkelerin sömürülmesinden söz edilirken bugün en çok tüketicinin sömürülmesinden söz ediliyor.

Sömürülmek, kişinin mal ve emeğinin haksız yere ve zorbalıkla elinden alınmasıdır.  Oysa tüketici sömürülmesi “gönüllü sömürülme” olarak kabul edilir. Bu gönüllü köleleşme gibi bir şeydir.

Gönüllü kölelik, zihinsel köleliktir. Geçmişte zihinsel köleliğe “devşirilme” deniyordu. Sovyetlerde muhalif Müslüman yazarlar, bunun için “mankurtlaşma” ifadesini de kullanmışlardır.

Geçmişte devşirilme, eğitim odaklı kapsamlı bir işlemle yapılırdı. Moğollarsa gönüllü köleliğe kılıç gücüyle razı ederlerdi.

Bugün tüketicinin devşirilmesi, başka bir ifadeyle insanın tüketicileştirilmesi; bir tür modern sihir/ materyalist büyü hükmünde olan reklam, tanıtım ve özendirilme ile yapılmaktadır.

Kişi; reklam, tanıtım ve özendirilmeye kapılıp hiç düşünmeden başkalarının çıkarı için çalışabilmekte, onların bir tür gönüllü kölesi olabilmektedir. Ne yazık ki geçmişin velinimeti/efendisi müşteri de bugün böyle gönüllü köle olarak görülüyor.

O hâlde buyurun soralım: Müşteri olarak kimin efendisi ve tüketici olarak kimin gönüllü kölesiyiz ve biz efendiysek dünyaya nasıl bir katkı veriyoruz, köle isek köle kalmaya mahkûm muyuz?

Şu bir hakikat ki Moğol istilası sonrası İslam devletleri İslam ekonomisinin ruhundan uzaklaştı. Öte yandan içimizde yayılan “Şark” kaynaklı yanlış “dünyalık” anlayışından dolayı, “dünya insanımızı” yetiştiremedik. Bunun için üretimde geri kaldık. Son yıllarda Türkiye, Malezya ve İran gibi ülkeler bir kıpırdama içindelerse de hâlâ tohumumuzu bile israil’den alabiliyoruz. Çaresiz miyiz, hayır, kendimizi hâlâ “velinimet” zannederken gönüllü sömürülmeye alışmışız, kölelik ruhuna yaklaşmışız.

Evet, bugün bütün yer altı zenginliklerine, akıl, kabiliyet ve sıradan işçi potansiyeline rağmen Müslümanların üretim gücü sınırlı. Ama iki milyara yaklaşan nüfuslarıyla Müslümanların muazzam bir tüketici gücü var.

Bugünün dünyasında hiçbir küresel şirket, bu nüfusun satın alma potansiyeline duyarsız kalma lüksüne sahip değildir.

Yeter ki bu nüfus “tüketici” değil, “müşteri” olduğunun ve “müşterinin velinimet” olarak efendi olduğunun, yani karar verme hakkına sahip irade olduğunun farkına varsın!

Moğol tarzı savaş taktikleriyle bugün resmen bizi öldüren kurşunu biz sıkıyoruz. Nasıl? israil ordusunu besleyen, onu ayakta tutan şirketleri bizzat ellerimizle besleyerek, onlara hayat suyu vererek, onları ayakta tutarak. Müşteriysek onların efendisiyiz, bu şirketlerin malını alarak israil askerlerinin eline silah ve kurşunu ellerimizle veriyoruz. Tüketiciysek onların gönüllü bir hizmetkârıyız.

Farkında değiliz ama israil’in, siyonizmin hayat kaynağı, velinimeti biziz. Kabullenmesek de hakikat budur.

Öyleyse daha da kapsamlı ve savaş günleriyle sınırlı olmayan bir boykota ihtiyacımız var. O durumda her birimiz, kendi evinde israil’e karşı savaşan bir mücahid oluruz. Her alışverişimizde o şirketleri dışlayarak siyonistin ömrünü kısaltırız.