• DOLAR 34.617
  • EURO 36.337
  • ALTIN 2924.07
  • ...

Cumhuriyet’in kurulmasından da önce henüz 19. yüzyılda tarz değiştirme ihtiyacı duyan eğitimin yönü değiştirildi. Araç doğru yoldaydı ama eskimişti. Aracı yenilemek gerekirken araç değiştirilip ters yöne çevrildi.  

Yanlış yoldaki bir aracı teknik olarak ne kadar iyi donatırsanız gideceğiniz yerden o kadar uzaklaşırsınız. Eğitim yanlış yönde ise yapacağınız her yatırım sizi daha çok sorunla yüz yüze bırakır.

Bunun en bariz misali Sultan Abddülhamid’dir. Sultan, eğitime tarihî yatırımlar yaptı. Lâkin o yatırımlar, Orhan Gazi ya da Fatih’in yatırımlarıyla aynı neticeyi vermedi. Çünkü eğitim, o yatırımlardan önce yanlış yola girmişti.

Türkiye bu acı tecrübeyi yaşamışken daha isabetli eğitim programları için kafa yormak ve o programları uygulamak için cesur olmak zorunda.

Kabul: Siyasetçilerin eli kolu uluslararası anlaşmalar, onların yansıdığı anayasa ve Milli Eğitim Temel Kanunu ile bağlanmış. Yüz yıl öncesine ait bu metinler, I. Dünya Savaşı’nın o günkü galipleri ve artlarındaki zihniyet tarafından dayatılmıştır.

Fakat siyaset, engelleri aşma sanatıdır. Bugünün siyaseti o günün bağlarını çözmekle mükelleftir.

Kuşkusuz hayırlı işler yapılıyor. Bu yıl İmam Hatip Liselerinin üniversiteye giriş sınavındaki başarısı, bu hayırlı işlerin sahaya yansımasıdır. Lâkin daha fazlasına ihtiyaç vardır.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, bunun farkında olan bir şahsiyet. Buna rağmen bakanlığın gündeminin hâlâ devamsızlık, açık liseye geçiş, sınıf tekrarı ve dershaneler olması üzücü. Bunlar uğraşılsa dahi gündem etmeye değmez mevzular niteliğinde.

Zorunlu eğitim süresinin 12 yıl olması kabul edilemez. En azından bu süreyi bölmeye yönelik sahaî düzenlemeler yapılmalı.

Liselerdeki gençlerin mühim bir kısmı, teknik liselere aktarılmalı. Gençler lisede almaları gerekeni üniversitede almamalı. Ama bu sorunu çözmek de Milli Eğitim’den beklentileri karşılamaz.

Hakeza açık liseye geçiş… Hükümetin önemli hizmetlerinden mevcut açık lise yapısı, yüz binlerce öğrenciyi zorunlu lise eğitiminin gereksizliklerinden koruyor. Bu çocuklar, medrese gibi eğitim kurumlarında İslâmî bir eğitim alırken açık lise derslerini alıyor ve üniversite sınavında dershanesiz üstün başarılar elde ediyorlar. Açık Lisenin bu yanı kesinlikle korunmalı, bunu değiştirmek gibi bir niyet de yok herhalde.

Açık liseye 12. sınıfta geçişe gelince, Millî Eğitim’in mevcut programı ne olursa olsun dershane eğitiminin yerini tutamaz. MEB, kayda değer bir bütçe ayırarak dershanenin yerini tutacak ek kurslar açıyor. Sonuç fiyasko. Çünkü öğrencilerin önemli bir bölümü, okulda eğitim düzenine enerjisine harcarken öğretimle uğraşamıyor.

Mevcut müfredatın mühim bir bölümü, Milli Eğitim Temel Kanunu’ndan kaynaklı dolgudur. Bu dolgu müfredat, öğretmeni de öğrenciyi de yoruyor. Onca boş bilginin içinde öğrenciye hayat boyu gerekecek teknik bilgiler verilemiyor. Hatta en temel bilgiler dahi aktarılamıyor. Dershane yıllarımda seviye tespit sınavından sonra öyle sınıflarımız oluşurdu ki bir dönem boyunca onlara sadece okuduğunu anlama eğitimi verir, genel sınav hazırlığını ister istemez sonraki yıla ertelerdik. Okulun yapması gerekeni biz yapardık.

Milli Eğitim Temel Kanunu yürürlükte olduğu sürece destekleyici öğretime mahkumsunuz. Bunun başka yolu yok. Milli Eğitim kurumları, Atatürk İlke ve İnkılapları doğrultusunda eğitim vermekten, öğretimde bulunmaya zaman bulamıyor!

Bugün dershaneleri kapalı veya sınırlı tutmaya yönelik kararlılık, yoksul kesimlerin işini zorlaştırmaktan ve varlıklı kesim lehine kolejciliği beslemekten başka iş görmüyor.

Kolejcilik, finansman kaynakları oldukça geniş uç laik kesimler açısından Milli Eğitim’deki ıslahatlardan kaçmak için bir sığınağa dönüştü. Uç laik kesimlerin kolejleri bir yana, onlara hizmet amacıyla açılan sahipleri muhafazakâr kolejler dahi Milli Eğitim Temel Kanunu’na dayanarak Türkiye’de zevkperest öncüler yetiştirmekte. Öğretimi daha çok özel derslere bırakan bu kurumlar, nitelikli bir insan sınıfını öğütecek bir eğitim programı uyguluyorlar.

Söz konusu, uç laik kolejler, Sultan Abdülhamid Devri Azınlık Okullarının Osmanlı için oynadığı rolü Türkiye için oynama potansiyeline sahip değilse de o potansiyel yönünde yol almaktadır.

Çözüm, onları kapatmak değildir. Acil önlem olarak; kolejlere başta din dersi olmak üzere bazı derslerin öğretmenlerinin Bakanlık’tan atanması ön görülebilir.

Ancak köklü çözüm, Milli Eğitim Temel Kanunu’nu değiştirmek, eğitim camiasının tamamının önüne müspet hedefler koymaktır.
Bakanlığın önceliği bu olmalı. Gerisi yeni bir hayal kırıklığına yol açabilir.