• DOLAR 34.617
  • EURO 36.337
  • ALTIN 2924.07
  • ...

“Müslümanlar olarak İslam düşmanlığına sessiz kalırsak ne olur?” Sorusunun cevabı belirsiz mi? Sanmıyorum. Zira Yüce Allah’ın insanî ilişkilerin işleyişinde tayin ettiği kaideler var.

İnsan, o kaideleri kavradığında henüz vuku bulmamış bir vakayı tahmin edebilir ya da vuku bulan bir vakanın nasıl neticeleneceğini doğru tahmin edebilir.

İslam düşmanlığı, kadim bir gerçekliktir. Son iki yüzyıldaki İslam düşmanlığı ise çok yönlü olarak analiz etmemize imkân verecek kadar gözler önündedir.

Kimi sorular var, onları geçmişe dönük sorsanız da cevapları size geleceği anlatır. Şimdi geleceğin anlaşılmasını sağlayacak bir soruyu geçmişe soralım:

İslam’ın çok güçlü olduğu asırlar bir yana, Müslümanların dünyanın gidişatında söz sahibi olmadıkları yakın dönemde, İslam düşmanlığına sessiz kalan Müslümanların başına acaba ne geldi?

İşte cevabı:

İslam düşmanlığına sessiz kalmakta iki kesimin tutumundan söz edilebilir: Kendilerini geleneğin devamı ve kendilerini yeniliklere açık görenlerin tutumları.

Normalde iki zıt kesim gibi. Ama İslam düşmanlığına karşı benzer bir tutum takındılar.

Kendilerini geleneğin devamı görenler, İslam düşmanlığını, günümüz dünyasında yok saydılar. İslam düşmanlarını hep tarihte gördüler. İslam düşmanlığına gelmiş geçmiş, tarihi bir vaka gibi baktılar. Günümüz dünyası için, İslam diyarlarını istilaya yeltenmiş diktatörlerde bile, İslam sevgisi emareleri aradılar.

Ebû Cehil’e lanet okurken çağlarında Ebû Cehil’in rolünü üstlenmiş siyasi partilere oy vermekte dahi beis görmediler.

Sonuç mu? Onlar, İslam düşmanlığını kendilerinden uzaklarda görmek istedikçe İslam düşmanlığı onların yakınına geldi, evlerinin içine girdi ve öz evlatları, şu veya bu ideolojiye kapılarak İslam düşmanı oldu. Onlar, İslam düşmanlığına sessiz kalarak belki kendilerini korumak istediler ama ateş evlerinin içine girdi, öz evlatlarını gözlerinin önünde yaktı.

Kendilerini yeniliklere açık gören çevrelere gelince bu çevreler İslam düşmanlığını sürekli yorumladılar. Sürekli yorumla, sorumluktan kurtulmaya çalıştılar ve öylesine aşırı gittiler ki İslam düşmanlığı herhangi bir şekilde yapıldığında İslam düşmanlığı yapanları değil, Müslümanları suçladılar. İslam düşmanlığı denince hemen Müslümanların hatalarını hatırladılar, hep Müslümanlarda hata aradılar.

İslam düşmanları bir yöntem olarak her seferinde bir İslâmî kesimi hedeflerine alırlar ama stratejik hedefleri hep İslam’ın kendisidir.

Sözde “yenilikçiler”, bu stratejiyi okuyamadılar.

Kendilerince İslam düşmanlarını doğrulayarak onların Müslümanın tutumundan duydukları rahatsızlığı İslam’a yönelik bir sevgiye dönüştürmek istediler. Heyhat!

İslam düşmanlığını bir strateji olarak sürdürenler, bu kesimlerin desteğini de haklılıklarına kanıt saydılar ve daha da aşırı giderek İslam’a hakaretler yağdırdılar.

Dışarıda ise İslam düşmanlığının geldiği nokta, Hz. Peygamberin şahsı ve Kur’an-ı Kerim düşmanlığıdır. Artık bunun yorumlanacak bir yanı da kalmadı.

Kendilerini “yenilikçi” görenler, nihayetinde o stratejiyi okuyamamakla itibardan düştüler, en yakınları dahi onlara güvenmez oldu. Günden güne yalnızlaştılar ve mutluluğu Müslüman evreninin dışında aradılar.

Buna cennete gitmek isterken cehenneme düşmek denir mi? Takdir sizin.