`Realist milliyetçilik` atakta, ahlak siyaseti sahipsiz
Türkiye, önemli bir askeri ve idari bürokrasinin direnişine rağmen, Ak Parti`nin hemen öncesine de dayanan bir açılım politikası içinde. Açılım politikası, dışarıda çevre ülkeler ve İslam dünyasıyla ilişkileri canlandırmayı; içeride ise eskisinden farklı bir Kürt politikasını kapsıyor.
Bu politikanın dış ayakları Ahmet Davutoğlu`nun “Stratejik Derinlik” kitabında anlatılmış. Davutoğlu, klasik israil yanlısı bir azınlık dışında genellikle destek görüyor.
Açılımın Kürt politikası ile ilgili bölümü ise Ak Parti`nin açılım politikasının “iç sınırları”yla çerçevelenmiş. Böyle bir ortamda “saldırgan (Bozkurt) milliyetçilik”e yer yok. Bahçeli, partisini bu yönde istenen çizgiye çekmeye çalıştı. Yeterli olmamış ki operasyon yedi.
Türkiye`de “saldırgan milliyetçilik”in yerini pek çok yönüyle “Neo-Osmanlıcı” unsurlar içeren “realist milliyetçilik” alıyor. Muhafazakâr kesimi Ak Parti`de yer alan, sol kesimi ise CHP`de gizlice kümelenen, küçük partilerde de kendilerine yer bulan “realist milliyetçiler”, ana milliyetçi damar açısından MHP`nin gerisinde değil. Ancak bunlar, ideolojik söylemin ön plana çıkarılmasını “gerçekçi” bulmuyor. Dışarıda israil ve Amerika; içeride ve yakın komşuluklarda ise Kürt fraksiyonlar dahil, “güç dengesi”nin dikkate alınmasının Türklerin çıkarına olduğunu düşünüyor, Türkiye`nin yeni tutumuna bu tavrın hakim olmasını istiyor.
Nihal Atsız`dan etkilenen klasik MHP milliyetçiliğinde Araplar düşman iken realist milliyetçilikte Araplar dünyanın bir gerçeğidir. Klasik MHP milliyetçiliğinde Kürtler, derhal Türkleştirilmesi gereken bir topluluk iken realist milliyetçilikte Türkleştirme eğilimi gizlice kendisini korurken Türkleşmeyen Kürtlere kültürel haklar tanımamanın “Türkiye`nin dünya gücü olması”nın önündeki en büyük engeli teşkil edeceğine inanılıyor. “O halde bu konuda da yelkenleri indirmek gerekiyor.”
Realist milliyetçiliğin solcuları bir yana muhafazakâr kanadı için de ahlaki konular, devletin geleceği için bir tehdit oluşturmadığı sürece sadece bir esintidir. Onların mevcut MHP`ye karşı ahlaktan söz etmeleri sadece politik bir söylemdir. Ayrıca onlar, ahlaksızlığa karşı önlem geliştirmenin Batı`da oluşturacağı tepkinin de dikkate alınmasının devletin âli menfaatlerine uygun olacağını düşünüyorlar.
Saldırgan (Bozkurt) milliyetçilik tasfiye ediliyor. Türkiye`nin yeni dönemi, “realist milliyetçiliğin” hakim olacağı dönemdir. Dolayısıyla dışarıda ve içeride koşullar değişmedikçe açılım devam edecek ve bu açılımı da belirleyen, “ideoloji- inanç” değil, “güç dengeleri” olacak.
Devlet, yeni dünya düzeninde yer edinmek için mümkün olduğu kadar ön yargıdan sıyrılarak içeride ve dışarıda küçük veya büyük güç sahipleriyle ilişkilerini geliştirmenin yolunu arayacak. Bu konuda partiler arasında sadece nüans farkı olacak. Ana çerçevede herkes, iç ve dış açılımları sahiplenecek. Bu yöndeki varlıkta, emin olun, bolluk yaşanacak.
Yeni Türkiye`de olmayan ne? Ahlak siyaseti… Yakın bir döneme kadar, dindarlara dayanan partiler “ağır sanayi hamlesi” der, “sosyal adalet” der ama onun yanında en gür sesle “milli ve manevi değerlerin korunması”ndan da söz eder, ahlaka sahip çıkmayı vaat ederdi.
Başbakan Erdoğan`ın partisinin canlı yayınlanan akşam yemekleri konuşmaları bir vaaz niteliğinde. Ama Başbakan, meydanlara çıktığında ahlakı koruma yönünde bir sorumluluktan neredeyse söz etmiyor. Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak ve HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş da “ekonomik kalkınma” diyor, “sosyal adalet” diyor, ama “ahlak” demiyor.
Türkiye`de dindar kesimlerden oy alan partiler, ahlak savaşını kazanmadan siyasi anlamda Batılılaştı. Batılı siyasette ise ahlaki söylemlerin yeri yok. Kuzey Batı Avrupa bir yana İsviçre`den gelen haberler bile mide bulandırıcı. Ama Batı siyasetçileri, bunu gündem etmiyor. Siyasette ahlaktan söz etmek adeta ahlaksızlık sayılıyor Batı`da.
Türkiye siyasetinde de böyle bir manzara var. Türkiye`de ahlak siyaseti tamamen sahipsiz.
Ana muhalefetin genel başkanı ahlak zaafiyetinden değişmiş, ikinci muhalefet partisinin genel merkezi ahlak zaafiyetinden çökmüş. Ama siyasette ahlakı korumaktan söz etmek “ayıp”, “sakıncalı”, hatta “ahlaksızlık”.
Yerel ve uluslar arası sistem, Kürt açılımı, komşulara açılım gibi konularda siyasete ambargo koymuyor. Herkes, bu konularda artık her şeyi söyleyebilir. Ama İslam adına önerilerde bulunmak “gayri resmi” yasak ve hiçbir parti bu yasağa karşı mücadele etmeyi göze alamıyor.