• DOLAR 34.031
  • EURO 38.092
  • ALTIN 2831.225
  • ...

Yarın 14 Mayıs 2023, Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden biri yapılacak.

 Yarın, sadece Türkiye tarihinin değil, İslam dünyasının da seçimler üzerinden geliştirdiği yeni mücadele tarzı açısından tarihi bir gündür.

Bu seçim aleyhte sonuçlansa belki iktidara gelecek olanlar, sağlıklı bir seçim sürecine bir daha asla müsaade etmeyecektir.  

Bu seçim aleyhte sonuçlansa muhalifler, kendilerine tanınan özgürlükleri kendileri gibi düşünmeyenlere belki bir daha tanımayacaktır.

Yakın dönemde bunu Tunus gördü. Tunus’ta Batı’nın desteğiyle iktidara gelen sözde sosyal demokrat Kays Said’in Müslüman muhalifleri bugün zindanlarda...

Sudan, daha beterini yaşadı. Demokratlar, sosyal demokratlar, milliyetçiler ve memnuniyetsiz İslamcıların desteğiyle darbe yapıldı. Şimdi o kesimlerin tamamı, darbeyle devirdikleri el-Beşir günlerini arıyorlar. Bildiğim kadarıyla bin pişman olup Beşir’i cezaevinden hastaneye naklettiler, ondan görüş alıp yollarını bulmaya çalışıyorlar. Sudan, bir kez ayrıştı, bir daha iki yakası bir araya gelmiyor.

Eğer Mısır tecrübesinden ders alınsaydı. Belki bunların hiçbiri olmayacaktı. Mısır’da Mursi gibi bir önderde kusur arayanlar, Sisi gibi bir diktatörün vicdanına kaldılar.

Müslümanların tecrübesinden istifade etmek, Müslüman aklının gereğidir. Müslümanda kusur, kafirde üstünlük aramak, zannedildiği gibi bir Haricilik tarzı değildir. Geçmişin saf Haricileri, bütün kusurlarına rağmen bundan uzaktırlar. Onlar, sadece Müslümanda kusur arayarak istikrarsızlığa yol açarlardı. Ama küfürle asla işbirliği yapmazlardı.  

Müslümanda kusur, kafirde üstünlük “aratmak”, modern bir devşirme biçimidir; küfre doğru açılan bir koridordur.

Müslüman aklının üstün yanı, kendisini Müslümanlarda kusur, kafirde üstünlük arayan yaklaşımlara kapatmasıdır.

ABD’nin Yahudi CIA şefi ve diplomatı Graham Fuller, İslâmî hareketlerin geleceği ile ilgili değerlendirmeler yaparken İslâmî hareketler iki şeye dayanmazlar, diyordu: Etnik sorunlar ve dezenformasyon. Dezenformasyon dediği, haber çarpıtma.

Bu seçim, tamı tamına onun dediği noktalara takıldı. Çünkü sürecin bu noktalar gelmesinde doğrudan pay sahibidir ve sürece karşı duranlar, dolaylı olarak onun gibilerle mücadele etmektedirler.

Yarın, bu bağlamda bizim duruşumuzu ortaya koyacak:

Biz, kimden yanayız?

Müslümanların kusuru, kafirlerin üstünlüğü üzerinden devşirmek isteyen emperyalist güçlere prim mi vereceğiz?

İşkencecileri kutsarken insan hakları nutukları atanlara mı inanacağız?

Yalan ve iftirayı “siyaset” olarak görürken adalet vaadinde bulunanlara mı yöneleceğiz?

Toplumun en zayıf kesimlerini sistem dışında bırakırken zulme karşı olduğunu öne sürenleri mi alkışlayacağız?

Boğaziçi yalılarında otururken yoksulluk edebiyatı yapanları mı destekleyeceğiz?

Dezenformasyona karşı duruşumuz ney, ne kadar dayanaklıyız, aklımız ne kadar devşirilmiş?

Yarın, bunlar test edilecek.

Türkiye halkı, yarın dezenformasyona karşı dayanıklılığını ortaya koyarsa emperyalist güçlerin oyununu büyük ölçüde bozmuş olur.

Bunun gerisinde bizim etnik sorunlarımız ve sair sorunlarımız, kalır.

Şundan hiç şüpheniz olmasın, bu memleket dışarıya karşı kendisini korumaya alır da birliğini güçlendirirse o sorunların tamamını çözer.

Bunu çözebilecek şuur ve iradeye sahiptir.

Buna karşı bu memleket, dış etkiye açık olduğu sürece;

Belki bölünmeyecek ama sürekli bölünme fobisi ile birbiriyle uğraşarak hep sorunlu yaşayacak,

Dolayısıyla hep dış güçlerin güdümünde olacaktır.

Bunu aklı başında olan,

Kişisel menfaat ve hırslarına mağlup olmayan,

Dış güçlerle özel ilişkiler geliştirmeyen kim ister ki?

Rabbim, yarın bizi hayra yöneltsin ve yönelişimiz hayırlı bir netice getirsin!