Düşmanlıkları İslam’a mı, Müslümanlara mı?
İster dışarıdan kafir olarak ister içeriden münafık, İslam’la doğrudan savaşan kaybetti.
İslam’a doğrudan düşmanlık etmenin İslam düşmanları için riski, İslam’a düşmanlığın süreç içinde İslam’a hayranlığa dönüşme ihtimalidir.
Nitekim Moğol Hükümdarı Cengiz, İslam’ın köklerine kibrit suyu dökmeye çalıştı. Ama daha sağlığında bazı evlatları İslam’a sempati duydu ve nihayetinde torunları İslam’ı seçtiler.
Batı’nın İslam’la mücadelesi bağlamında Protestan propagandacılar, İslam’a ağır hakaretler ederek kendilerini anlattılar. Belki onların o hakaretleriyle Avrupa’da İslam’a karşı gizli bir sempati oluştu.
Modern dönemin ilk evrelerinde Ernest Renan gibiler de doğrudan İslam’la savaşmaya çalıştılar. Ama süreç içinde varisleri, o tarzı devam ettirmekten caydılar.
Modern devrin sonraki aşamalarında Batılı İslam karşıtları kendilerini gözden geçirdiler ve Müslümanlara düşmanlık yapmayı, İslam’a düşmanlıktan daha kârlı buldular. Müslümanlar üzerinden İslam’a düşmanlık ettiler.
Müslümanları top mermileriyle paramparça edenler; aslında İslam’a hep saygılı olduklarına dair nutuklar attılar.
Söylemlerine bakılırsa saygıyı hak eden İslam’ı değil, kötü olan Müslümanları imha etmeye çalışıyorlardı.
Modernizmin İslam alemine ilk ithallerinde de bu tarz benimsendi. İslam için, Kur’an için, Hz. Peygamber için methiyeler yazanlar, ihlas ve takva ehli her Müslümanın en kindar düşmanı kesildiler.
Yirminci yüzyılın başında Sosyalizmin siyasal bir güç hâline gelmesinden sonra, ilk acemi Sosyalistler de doğrudan İslam’a düşmanlık yaptılar. Kur’an’la, Hz. Peygamber’le istihza ettiler.
Ama bazı marjinal yapılar dışında bu hâl pek devam etmedi. “Yerli” Sosyalistler, acemiliklerinden kurtuldukça İslam’a doğrudan düşmanlıktan cayıp Müslümanlara düşmanlık üzerinden İslam düşmanlığı yapmaya başladılar.
Son devir düşmanlık türü ise tam bir postmodern “karışık”: İslam karşıtı uluslararası güçlerin satın alıp istihdam ettiği marjinal gruplar, özel ortamlarda İslam’a düşmanlığa devam ediyorlar. Seçmeninoyuna muhtaç olanlar ise İslam’a doğrudan düşmanlıktan itinayla kaçınır görünürken her fırsatta ve sınır tanımadan Müslüman düşmanlığı yapıyorlar.
İslam karşıtı yapılar, Müslümanların müspet hâllerini çarpıtıyorlar; kusur ve yanlışlarını abartıyorlar, teşhir ediyorlar.
Bilmeyenler, bu düşmanlık türünü gelişigüzel zannedecek. Oysa her yanı planlı:
Önce Müslümanların “masum” olmak gibi bir iddiaları varmış gibi takınıyorlar, sonra “Bakın! Bunlar kusur işliyor, yanlış yapıyor!” diye bağırıyorlar.
Hedefleri, Müslümanların davranışları üzerinden İslam’ın bizzat kendisini imha etmektir. Düşmanlıkları, Kur’an’a ve Allah’ın Peygamberinedir. Ama bunu açıkça yapmaya cesaretleri yok. Bunun için “çağın ustalıklı yalan” tarzını tercih ediyorlar.
Sinsilikleri ile ürkeklikleri arasında doğrudan bir ilişki var. Bunun için her zaman en zayıf Müslümanları hedef hâline getiriyorlar.
Çağın İslam karşıtı propagandasının esası, hakkı batıl; batılı hak göstermektir. Bu mahiyette çağın İslam düşmanları, İslam’a karşı savaşı, “teröre karşı savaş” ve “insan hakları mücadelesi” gibi lanse ediyorlar.
İnsanları kula kul yapandan daha zalim kim olabilir? Terörizm, esasta ilkesizliktir. Güç elde etmek için çarpıtmanın her türüne başvuranlardan daha terörist kim olabilir? Kendisini savunma imkânları kısıtlı olanların sırtına basarak yükselmeye çalışandan insan haklarına daha düşman kim olabilir?
Yazık ki genç kuşak Müslümanlar, Sosyalizmin emperyalizmle kurduğu ilişkiyi de Sosyalistlerin insan hakları düşmanlıklarını da biliyor, değildir.
Özellikle saf bir İslâmî ortamda büyüyen gençlerimiz, “insanın” dünyanın en dürüstü gibi görünüp yalan söylemeyi, iftira atmayı iş edinecek kadar alçalabileceğini düşünemiyor. Böyle bir ortamda büyümemiş, böyle bir hâlden haberi yok.
Kendisi çocuk veya genç olarak, yalan söylediğinde yüzü kızarırken bir siyasetçinin, bir ana haber sunucusunun bile bile yalan söylerken dürüstlük tiyatrosu oynayabileceğini tahmin bile etmiyor.
Geleceğimizi tehdit eden bu kusur, onların değil, onları dünyadan habersiz yetiştiren kuşağındır ve seçim ortamları, gençliği bu kusurdan arındırmak için oldukça müsait.
Pazartesi gecesi idrak edeceğimiz Kadir Gecemiz, inşallah çağ hakkında tefekkür ve tezekküre vesile olur.