Ucuz milliyetçiliğe yüksek değer biçmek!
Büyük devletlerin karakteristik bir özelliği, hâkim bir etnik unsura dayansalar bile bunu diğer etnik unsurları rahatsız etmeyecek bir formata büründürmeleridir.
Roma böyleydi, Sasaniler de böyle. Bizans’ı uzun süre yaşatan hâkim Rum unsura dayansa da farklı etnik yapılardan imparatorların tahta geçmesine izin vermesiydi.
İslam Peygamberi Arap’tır ama İslam, Arap’ı diğer ırklara üstün tutmadı. Emevîler Devri’nde bu yönde bir eğilim oldu mu? Propaganda aşıldığında bundan emin olmak mümkün değil. Zira aksi misaller, propagandanın misallerinden zayıf değildir. Ama nihayetinde Emevî Devleti, dünya tarihinin bilinen en güçlü birkaç devletinden biriyken böyle bir ayrım yaptığı propagandasıyla kısa sürede yıkıldı.
Endülüs Emevî Devleti’nin de ihtişamına rağmen uzun ömürlü olmamasının altında bu etken yok değildir.
Abbâsîler ve ardılları, asla ırkçılık yapmadılar. Abbâsî Devleti dünya tarihinin en uzun yaşayan devletlerinden biridir.
Dünya tarihinin uzun ömürlü devletlerinden Osmanlı da yüzyıllar boyu ırksal vurgu yapmadı, yapmaya başladığında uzun yaşamadı.
Fransız İhtilali sonrası Batı devletlerinden Fransa, düşünsel zenginliğine karşılık olacak bir dünya hakimiyeti kuramadı. Batı uyanışının önderi olduğu hâlde, II. Dünya Savaşı’nın ardından galip devletler onu bir denge unsuru olarak beşinci sırada “lütfen” büyük devlet kabul ettiler. Almanya ise yeraltı ve yerüstü imkânlarıyla birlikte halkının çalışkanlığına, disiplinine ve tarihine rağmen dünya sisteminin dışında kaldı.
İslam aleminde ulus devletlerin örnek alma iddiasında bulundukları bugünün Avrupa ve Amerika’sında kimse ağız tadıyla ırk vurgusu üzerinden siyaset yapamaz. Yapmaya kalkışanlar, saygın bir siyasetçi olarak kabul edilemez. Avrupa’nın nispeten küçük devletlerinde bile bu tür vurgular istihza ile karşılanır.
Çünkü;
Milliyetçilik, ucuz bir siyaset tarzıdır. Önce Hıristiyan Katolik dünyanın, sonra İslam dünyasının dağıtılması için coşturulan ırksal duygular, ucuz siyaset için dehşet verici bir zemin hazırlıyor.
Irkının adını mütemadiyen dile getiren siyasetçi, dışarıdan ve içeriden hemen destek bulup GDO’lu ürün gibi büyüyor ve siyasetin tabii zemininden çıkmasına yol açıyor.
Burada “dışarıdan” ifadesi son derece önemli. Zira iki yüzyıla yakındır dış güçler, İslam dünyasında siyaseti kendilerine hizmet edecek milliyetçiler üreterek yönlendirmeye çalışıyorlar. Ama “içeriden” ifadesi de o kadar önemli. Zira içeride sisteme ortaklık imtiyazına ulaşmış yapılar da gerektiğinde istifade etmek üzere kendi milliyetçilerini üretiyorlar ya da hazır milliyetçilerden ortaklar ediniyorlar.
Batı’da olduğu gibi birkaç yıl öncesine kadar İslam dünyasında da milliyetçi dalga sönmüş gibiydi. Ama İslam dünyasına yönelik post-modern operasyonların başlamasından hemen sonra, özellikle 11 Eylül vakasıyla birlikte milliyetçilik yeniden coşturuldu. 19 ve 20 . yüzyıllarda milliyetçilik İslam’a karşı kullanılmışken 21. Yüzyılın başında da milliyetçilik toplumları İslâmî hareketlerden uzaklaştırılmak için kullanılmaya başlandı.
Bu yeni süreç çeyrek yüzyıla yaklaşırken ırkçılık yarışı ürkütücü bir boyuta ulaştı. Siyaset bir yana dindar görünümlü ırkçı felsefe grupları, aynı kisve altındaki ırkçı şairler resmen kutsanıyor. Irk vurgusu yapan herkes, “milli, vatansever, yurtsever” gibi etiketlerle alkışlanıp reklam ediliyor, ödüllendiriliyor.
Neticede piyasada yer kapmak isteyen ya da unutulma endişesi yaşayan her fırsatçı; milliyetçilik/ırkçılık üzerinden hiçbir bedel ödemeden büyük “kazanımlara” kavuşuyor.
Bunun vardığı boyutu hiçbir sistem kaldıramaz. Bu kadar ucuz bir mal, bu kadar yüksek değer ederse piyasa çöker. Bu furya, büyük devlet olmanın önündeki en büyük engeldir.
Bu hususta bilinen bir denge vardır. Azınlıkta olan unsurlara kendilerini ifade etme izni verilmesi, çoğunluk unsurun ise mümkün olduğu kadar kendisini frenlemesi. Halbuki buna tam zıt bir vaziyet vardır.
Çoğunluk ırkından değilseniz milliyetçilik ile ilgili her uyarınız mensubu olduğunuz ırk adına ırkçılık kabul ediliyor. Bunun adı faşizmdir ve faşizm, kimseye hayır getirmemiştir.
Çünkü faşizm doğru düşünmeye de cesaret edip doğru düşünmeyi göze alanı kendini ifade etmeye de engeldir. Dolayısıyla akıl tutulmasıdır!