28 Şubat mağdurlarının mağdurları!
Batılı tarz, dünyanın en çağcıl mücadele tarzı bilinse de kadim pagan kültüründen bağımsız değildir. Batılı tarzda sevgi ve bağlılık “put-ikon-heykel” gibi simgelerle ifade edildiği gibi, düşmanlık da simgeler üzerinden yürütülür. Birileri simge olarak öne çıkarılıp onlar üzerinden diğerleri itibarsızlaştırılır, cezalandırılır. Bu, hem karşı tarafta ihtilafa yol açar hem cezayı fark ettirir.
28 Şubat zihniyeti, İslâmî kesime karşı bu tarzı emralmıştı. Kendince yıpratılması daha kolay kişi ve yapıları simgeleştirip hukuken bütün kesimleri cezalandırdı.
Henüz 28 Şubat’a gelinmeden başlayan bu süreç, ardında bugün dahi kimileri cezaevlerinde olan bir mağdur kitlesi bıraktı. Ülke dışına çıkmak zorunda kalan niceleri, bir daha dönemediler.
Özellikle kadınlar… Ömür boyu psikolojik sorunlara maruz kalanlar … Bizzat memur/amir eşi tarafından tesettürden soyutlanmaya zorlanıp bir daha toparlanamayanlar… Evi barkı dağılanlar…
28 Şubat darbesi, bir hükümet değişikliği getirmişti. Yeni hükümet bürokraside zihniyetinin eseri değişikliklere gittiği gibi, hükümet değişikliğinin rutin değişimlerine de gitti. Dolayısıyla bazılarının azil sebebi, dindarlıkları değil, yeni bakanların yakını olmamalarıydı. Nitekim onlardan bazıları daha önce SHP/CHP bakanlarıyla da uyum içinde çalışmışlardı.
28 Şubat’ın bakanları, onları 28 Şubat’a direnecek kararlılıkta gördüklerinden değil, kendilerine yakın bulmadıklarından veya başka sebeplerle azlettiler. Ama onlar kendilerini 28 Şubat mağduru gördüler. Bununla birlikte 28 Şubat’ın simge mağdurlarını kendi mağduriyetlerinin sebebi görüp onlardan nefret ettiler, onlarla bir arada anılmayı dahi kendileri için ayrıca mağduriyet kabul ettiler.
İktidar değişip 28 Şubat mağduriyetlerinin giderilmesi vaat edildiğinde o sözde mağdurlar, gerçek mağdurların sesini bastırarak öne atıldılar. Parsa peşinde koştular ve yeniden görev aldıklarında maatteessüf intikamlarını adeta 28 Şubat’ın gerçek mağdurlarından aldılar. 28 Şubat sicillerini “bürokratik zihniyet”le, “devlet kaydı” bildiler. 28 Şubat zihniyetinin düşmanlık simgesi olarak işaret ettiği İslâmî kesimlere karşı “mağduriyette süreklilik” sağladılar. Belki de bir daha 28 Şubat olursa değiştiklerini ispata için, bencilce bir tutumla o sürekliliğin vicdanları taşlamış takipçisi oldular.
28 Şubat mağdurları, 28 Şubatçılardan çekmediklerini bu “eyyamcı” sözde mağdurlardan çektiler.
Onların bir de medya ve sözde aydın ayağı vardır. 28 Şubat’tan bu yana farklı olduklarını ispat derdindeler ama mesele “değer” noktasına geldiğinde mağdur görünürler.
Kimlikleri hiçbir şekilde 28 Şubat zihniyetine hedef olacak “yücelikte” değildir. Ama hâlâ ekranlarda parsa derdiyle “Bir 28 Şubat mağduru olarak BEN” diye söze başlıyorlar.
Bunlar, postmodern bir seçim propagandasıyla Türkiye’ye uygulanmak istenen “Sudan Modeli”ne sahiplenmeyi bile 28 Şubat mağduriyetleri üzerinden meşrulaştırma yoluna gidiyorlar.
“Sudan Modeli”, 28 Şubat postmodern darbesi bile değildir. Zira o darbede, dışarıya bağımlı da olsalar devlet tecrübesine sahip asker ve bürokratlar iş başına geçmişti. Onların İslam karşıtı da olsa bir zihniyeti vardı!
Oysa “Sudan Modeli”nde Solculuktan veya ırkçılıktan sokağa düşüp meyhane müdavimi olmuş yapılar; müstakbel hükümetin bugünden sözcü ortağına eviriliyor. Bu “cinsiyetsizlik cinsiyeti” misali, “zihniyetsizlik zinhiyeti”dir. Normalde bir hiçtir ama başkalarının elinde oldukça tehlikeli bir maşadır. Bugün Sudan, o maşalardan kurtulmak için yol arayışındadır ama dış güçleri aşamamaktadır.
Bu “zihniyetsizlik zihniyeti”ne henüz 2007, 2008’lerde ortaklık edip bugün de hâlâ orada duran tiplerin ekranlara çıkıp “Ben de 28 Şubat mağduruyum!” demeleri, 28 Şubat mağdurlarının gördüğü envaı zulmün bir türüdür.
Zira bu kimliksiz, eyyamcı tiplerle aynı kefede görülmek, gerçek 28 Şubat mağdurlarının onuruna dokunmakta, onlara derinden eziyet vermektedir.