• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İnsanlık, Resûl-i Ekrem salallahü aleyhi vesellem ile bilgi çağına girdi. “Oku!” emri, bu açıdan insanlığa yönelik hem bir çağrı hem bir ilandır.

Lâkin Müslümanlar, zaman içinde kendi ilim kurumlarını ihya etmekte gaflete düştüler. Zihinlerini yenilemeyenler, İlahî nizam İslam’ın sabitleri ile beşer olarak mekân ve zaman içinde yaşayan Müslümanların değişkenleri arasındaki ahengi yakalayamadılar.

Bu zihin körelmesi yüzünden mekân ve zaman kaynaklı değişkenler; zamanlar ve mekanlar üstü olan İslam doğrultusunda üretilmedi; başkalarınca üretilenler dönüştürülemedi.

Müslümanın iradesi işlevsizleşti. O bereketli iradenin işlevsizleşmesi ile Müslümanlar, çağ ve mekanlarında insanlığa önderlik konumlarını kaybettiler. Kendi ilim kurumları açıkken başkalarının kapılarında dünyalarına yarayacaklarını düşündükleri nuru aradılar.

İslam’ın kadim muhalifleri, nur arayan Müslümanın eline nar verdiler. Böylece İslam dünyasında ilim öğrenmeye kastedenler, cennetin yolunu ararken cehenneme götüren yol ile yüz yüze kaldılar.

Müslümanlar açısından cennete götürecek dergahlar olarak ilim kurumlarına mukabil kurulan mekteplerin, cehenneme götürecek dergahlar olarak dizayn edilmesi, çağın en büyük felaketleri arasındadır.

Müstekbirler, bu çağda insanlığın önüne halk dilinde “herkesin yaptığı” ile ifade edilen “kitlesel tutum”, zamanın cebri olarak getirdikleri anlamında “çağ” ve sözde deneysel bilginin ulaştırdığı neticeler bağlamında “bilim” olmak üzere üç  put koydular.

Her üç put arasındaki organizasyon, nihayetinde insanı vahiyden koparıp kula kul yapmayı amaçlıyor; dolayısıyla mü’minin vahyi rehber edinen iradesine karşı konumlanıyor.

Ve mektepler, esasta bu organizasyonun karargâhları gibi kurgulanıyor.

Mü’min, bu karargahlarda vahiyden koparılarak “bilim” ve “çağ”a uymasının zorunluğu olduğu gerekçesiyle “herkesleştirilecek”…

Böylece onun Allah’a kulluğa götüren iradesi hiçleştirilip “bilime göre düşünen”, “çağa göre kendisine yön veren”, “genelin yoluna giren”; onlara göre “sosyal” hakikatte itaat altına alınmış, “kitle insanı” oluverecektir.

Müslümanlar, kendilerini cennet yolundan cehennem yoluna çeviren bu dayatmayı ilk anda fark ettiler. Ama onunla mücadelede yetersiz kaldılar.

Şimdi yepyeni bir süreçle karşı karşıyayız: Toplarla, bombalarla gelen kapitalist istila ve sloganlarla gelen Marksist zihinsel istiladan sonra, fısıltı ile hatta sessiz görüntü ile gelen ahlakta en dip bir istila tarzı ile karşı karşıyayız.

Hiçbir mektep, bu istilayı bertaraf edecek şekilde bir müfredata sahip değildir. Çarşamba günü gazetemizde yayımlanan “Çocuğun eti hocanın, kemiği ailenin mi?” başlıklı analizimde anlattığım üzere hiçbirimiz, çocuğumuzu cennete götürecek bir mektep seçeneğine sahip değiliz.

Ama vaziyet karşısında aciz de olamayız.  İrademiz, yüce Allah’ın külli iradesi karşısında acizdir, kulların cüzi iradesi karşısında değil.

Eğitim sürecine dahil olmak, yasal olarak zorunludur. Ayrıca çağın karmaşık yaşamı da alternatifi ve ondan üstünü üretilmediği sürece eğitime dahil olmayı zorunlu hâle getirmektedir.

Fakat biz buna rağmen “halvet der encümen (halk içinde Hak’tan gafil olmama)” ilkesiyle; çocuklarımızı ateşten koruyabiliriz.

Kendilerine yönelik bütün dayatmalara rağmen,

İslam’ın sabitlerine sıkıca sarılacak,

Çağ ve mekânın değişkenlerini tahlil edip İslam’ın sabitleriyle yönetecek ve geliştirecek

Üstün iradeli,

Öncü,

Ufku açık,

Kalbi diri

bir nesil yetiştirebiliriz.

Yeter ki çağın putlarına karşı uyanık olalım ve çocuklarımıza Lat ve Uzza’yı tanıttığımız gibi bu putları da tanıtalım.

Yeter ki biz, Nemrut ve Firavunların isimleri peşinde koşmak yerine onların niteliklerini kavrayıp o niteliklerin bugünkü sahiplerini bilelim.

Yeter ki biz, Hz. Muhammed Mustafa salallahü aleyhi vesellem’in kişiliğinde Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz. İbrahim’i topladığını bilelim.

O zaman bütün yollar açılacak, bütün engeller kalkacaktır.