Asrın Gazzâlî’si: Şehid Seyyid Kutub
Seyyid Kutub, 29 Ağustos 1966’da şehid edildi. Şehadetinin üzerinden yarım asırdan çok geçti.
Seyyid, İslam âlemine siyasi içerikte ilk kez 1949’da, İslam’da Sosyal Adalet kitabıyla seslendi. O kitabın yayımlanma tarihi üzerinden ise yetmiş üç yıl geçti.
Aradan geçen süre, Seyyid’in anlaşılması için yeterli kabul edilmelidir. Oysa onun henüz tam olarak anlaşıldığı söylenemez.
Anlaşılmamasında ona karşı yürütülen propagandanın da etkisi az değildir. Seyyid galiba, son devir İslam âlimleri arasında hakkında en çok eser yazılan şahsiyettir. Ne yazık ki o eserlerin mühim bir kısmı Batı enstitüleri tarafından ve ABD güdümündeki iki mihrak tarafından aleyhinde hazırlanmış veya desteklenmiştir.
Söz konusu iki mihraktan biri, İsrail’dir, diğeri ne yazık ki Suudi Arabistan’ın Medine Üniversitesinde faaliyet gösteren Medhaliler isimli gruptur. Seyyid, şehid oldu, lâkin “hayatta olunca” küfrün hedefi olmaya devam etti.
Genel olarak Batı enstitüleri, Seyyid’in insanı etkileme yönüne ve düşünsel bütünlüğünün bulunmasıyla özgünlük arz etmesine dikkat çekerler. Söz konusu Batılı enstitülerin Seyyid ile ilgili görüşlerinin oluşmasında İsrail kurumlarının büyük payı vardır. İsrail araştırma merkezleri, ittifak hâlinde Seyyid’i kendileri ve Batı için büyük bir tehdit olarak görmektedirler. Bu yaklaşım, Seyyid’le ilgili düşmanlığın yayılmasında göz ardı edilemez bir yere sahiptir.
İslam dünyasında ise Seyyid ile ilgili muhalif seslerin mühim bir kısmının beslenme kaynağı ne yazık ki Medine İslam Üniversitesinde odaklanmış Medhaliler yapısıdır. Bu resmen Vehhabi grup, Amerikan İstihbarat Teşkilatı CİA’nın İslam dünyasında Seyyid ile ilgili istediği algı için sürekli malzeme üretmektedir.
Çok ibret verici bir durumdur ki İslam dünyasında Seyyid aleyhtarı kimi Selefçi grupların beslenme kaynağı, doğrudan söz konusu Medhali grup olduğu gibi, onlarla aynı katılıkta Seyyid düşmanlığı yapan kimi Sufi grupların da malzeme kaynağı Medhalilerdir.
Seyyid, eleştirilemez mi, elbette eleştirilebilir hatta Seyyid’in derli toplu bir tahkikinin yapılması evladır. Nitekim eleştiri ve tahkik sınırları içinde Seyyid’in fikriyatına olumsuz yaklaşanlar olduğu gibi onu samimi bir şekilde yanlış anlayanlar da az değildir. Bu bağlamda kendisini Seyyid’le ilişkilendiren farklı yapılar üzerinden Seyyid’in eleştirilmesi ise pek de vicdanlı ve kimi iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Bir âlimi, kendisini ona nispet edenler üzerinden eleştirmek, makul olmayan bir hata veya hilekârlıktır.
Öte yandan algıları etkilenmelere açık olan kimi simaların Seyyid’i okumadan onun eserlerinin satır aralarından ifadeler seçerek ona eleştiriler yönelttikleri görülmektedir. Kimi zaman muannitlikle ifade edilebilecek bir ısrarı içeren bu okumaların eksik ve yanlış da olsa tamamının kötü niyetli olduğu söylenemez.
Bu noktada dikkat çekici husus, sözünü ettiğimiz kötü niyetli olmayan Seyyid eleştirilerinin bildiğim kadarıyla hiçbirinin Seyyid’in bütün eserlerini kapsayan bir tahkik boyutuna hiçbir zaman ulaşmamış olmasıdır. Başka bir ifadeyle İslam âleminde bugüne kadar, bildiğim kadarıyla Seyyid aleyhtarı, iyi niyetli ve onu aşmaya yönelik eser boyutuna varan hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu da Seyyid’in görüşleri ile ilgili menfi yaklaşımların çoğu zaman, ihtilafta rahmet boyutuna ulaşıp sevap hanesine yazılacak bir olgunluğa ulaşmasının önüne geçmiştir. Ne yazık ki söz konusu iyi niyetli eleştirilerin kapsamlı bir tahkik boyutuna ulaşmaması, kimi zaman o eleştirilerin Medhaliler üzerinden yürütülen Seyyid aleyhtarı propagandalara katkı sağlamaktan öte bir iş de görmüyor.
Yine de bu tür tutumlarla Medhalilerden beslenenler üzerinden Seyyid’e hücum edenlerin tutumlarını birbirinden tamamen ayırmak elzemdir.
Medhaliler, doğrudan Suudi yönetiminin emriyle, dolayısıyla CİA ile dolaylı olarak bağlantı içinde Seyyid’in bütün eserlerine yönelik genel tahkikler yapmaktalar ve onların bu tahkikleri, ABD’ye yakın olduğunu saklamayan yapılar üzerinden farklı yöntemlerle İslam âlemine yayılmaktadır.
Tasavvuf ehlinin mühim bir kısmı asla Seyyid’in manevi şahsiyetine hürmetsizlik etmez, onun gibi düşünmese de kardeşlik hukuku ve şehadet makamı gereği ona rahmet okur, kimi zaman ondan istifade de eder.
Buna karşı; kimi Sufi simaların medya ve sosyal medya üzerinden özenle sürdürdükleri Seyyid aleyhtarı propaganda malzemeleri özenle tetkik edildiğinde onların Seyyid’den tek kitap dahi okumadıkları anlaşılır. Bununla birlikte onların Seyyid aleyhindeki ifadelerinin Medhali üretimlerinin birebir tercümesi mahiyetinde olduğu da analışlır. Kaldı ki Medhalilerin Seyyid’e yönelik eleştirilerinin başında Seyyid’in tasavvufu tasdik ettiği, bundan dolayı şirke düştüğü de vardır.
Seyyid aleyhindeki seferberliği yürüten üst el, malzemeyi söz konusu Sufilikle ilişkili gruplara ısmarlarken sadece bu bölümleri çıkarmaktadır. Hile, hakikatten ustalıkla hazırlanmaktadır!
Seyyid için, Sünni İslam dünyasında Şiî; Şiî dünyada aşırı Sünnici ithamı yapılmıştır. Vehhabilerin etkin olduğu Arap ülkelerinde kendisi için Sufi; Sufiliğin yaygın olduğu Türkiye, Sudan, Malezya, Nijerya, Hindistan gibi ülkelerde Selefi-Vehhabi denmiştir. Sosyalizmin ölümünü duyuran ilk isimlerden biri olduğu hâlde, kendisi için yeşil Sosyalist dendiği gibi, geleneksel Müslüman çevrelerde reformcu, akılcılığa meyledenler arasında ise Hanbelîler kadar katı bir Hadisçi ve radikal köktenci olduğu öne sürülmüştür.
Sadece bu ithamlar bile Seyyid’in aleyhinde büyük bir seferberliğin yürütüldüğünü ortaya koymaktadır.
SEYYİD’E YÖNELİK EN GALİZ İTHAM!
Seyyid, saf bir İslâmî akideden, saf bir İslâmî fikriyattan, saf bir İslâmî hayattan ve saf bir İslâmî hareketten yanadır. Dolayısıyla Seyyid’in İslam âlemini en çok etkileyen düşüncelerinin başında sentezciliği ret gelir.
İslam dünyasında özellikle geleneksel Sağ partilerle yolunu ayırıp kendi partisini, benzer şekilde diğer kurumlarını kuran önderler Seyyid’in bu fikriyatından derince etkilenmişlerdir. Seyyid’in ilk anda çok riskli bulunan ve Sola yarayacağı zannedilen bu yaklaşımı sayesinde İslâmî partiler ve diğer kurumlar, merkez Sağ partilerinden kirlerinden arındılar, ardından onların önüne geçtiler ve Sağ parti seçmenlerini de etraflarında toplayarak iktidar adayı veya bizzat iktidar oldular. Seyyid’in sadece bu feraseti, İslam düşmanlarının ona düşmanlık yapmaları için yeterlidir.
Yazık ki Seyyid’in sentez karşıtlığı, meseleye vakıf olmayan ya da meseleyi akletmeyen kimi iyi niyetli Müslümanlarca tekfirciliğe yorumlandığı gibi, İslam düşmanları da Seyyid’in sentez karşıtlığından hâsıl olacak faydayı izale için onun sentez karşıtı fikriyatını tekfirciliğe yorumlamışlardır.
Bu, Seyyid’den istifadeyi engellemeye yönelik en tehlikeli yorumdur, onun manevi şahsiyetine yönelik en galiz hatadır.
Tekfirciliğe yorumlama; Seyyid’in manen idamıdır. Cemal Abdünnasır, başta Sovyetler Birliği olmak üzere uluslararası güçlerin de direktifiyle Seyyid’i bedenen idam etti. Onun fikirlerini tekfirciliğe yorumlayanlar, onu manen idam ediyorlar.
Galiba Seyyid, Hesap Günü’nde kendisini bedenen idam edenlerle birlikte en çok onun fikirlerini tekfirciliğe yorumlayanlardan ve bu yönde araştırma yapmadan üstünkörü değerlendirme yapanlardan davacı olacaktır.
SEYYİD BİZE NE SUNDU?
Seyyid’in İslam âlemine yönelik katkılarının başında sentezciliği ret gelir. Seyyit, sentez karşıtlığı ile Müslümanlara bağımsız düşünme ve bağımsız hareket etme kabiliyeti sağladı. Bu manada İslam Ümmeti’nin son devirdeki istiklal mücadelesinin fikri önderidir.
Onun dönemine kadar İslâmî hareketlerin tamamı, ya fikren ya da birlikte hareket açısından sentezcilikle illetli idiler veya sentezcilik konusunda henüz net bir tutum içinde değildiler.
Bir kısmı milliyetçilik ve kapitalizm; bir kısmı da milliyetçilik ve sosyalizm ile karışık fikirler öne sürüyordu. Diğer bir kısmı fikren arı olsa da milliyetçi, Sağcı veya Solcu parti ve gruplarla ortaklıklar kurmuştu.
Her iki vaziyet de İslâmî hareketlerin uluslararası desteği de bulunan söz konusu yapılar içinde kaybolmasına yol açıyordu. Seyyid’in aleyhteki tespitleri ile İslâmî hareketler bağımsızlaştılar, halkın karşısına kendi kimlikleri ile çıktılar, hızla büyüdüler ve zamanla halk önderliği makamına yükseldiler.
Seyyid’in İslam âlemine yönelik diğer bir katkısı, Müslümanların dikkatini sosyal bilimlere çekmesidir. Seyyid’e kadar Müslümanlar, geri kalmalarını hep fen ilimlerinde geri kalmaları ile ilişkilendiriyorlar ve o ilimlerde yol alırlarsa sorunlarının çözüleceğini düşünüyorlardı. Seyyid, bunun kusurlu bir yaklaşım olduğunu gördü. Sosyal bilimlerdeki ilerleyişin fen bilimlerini de besleyeceği hakikati ile Müslümanları başta tarih olmak üzere sosyal bilimlerini baştan başa yeniden inşa etmeleri gerektiğini henüz 1949’da yayımlanan İslam’da Sosyal Adalet eserinde gayet açık bir dille anlattı. Bu, çok esaslı bir katkıdır ve sadece bu katkı Seyyid’in Gazzâlî ile kıyaslanmasını yeterli kılmaktadır. Bugün İslam âleminin tamamı, Seyyid’in bu görüşünü benimsemiştir. Hatta onu idam eden Mısır yönetimi dahi yüksek öğretimini, onun bu fikri doğrultusunda düzenlemek için uğraş içinde olmaya devam etmektedir.
Seyyid’in İslam âlemine yönelik tamamlayıcı bir katkısı ise Müslümanları, teferruat kabul edilecek meselelerde tartışmaktan, o meselelerle uğraşmaktan alıkoymasıdır.
Bu yoldaki işaretler mahiyetindeki katkıların yanında Seyyid, oldukça erken günlerde ve sosyalizmin henüz Üçüncü Dünya Ülkeleri’nde iktidar olmaya başladığı bir dönemde Sosyalizmin ölümünü duyurmuştur.
Seyyid’e kadar Müslümanların tamamı komünizmi, İslam âlemi için en büyük tehdit kabul etmekte idiler ve ne yazık ki bu kanaatin oluşmasında dış güçlerin payı az değildi.
İlk kez Seyyid, her tür dış etkiden bağımsız olarak meseleye yaklaşabildi, komünizmi teori ve pratik açıdan iyi bilen nadir Müslüman âlimlerden biri olarak onun İslam karşısındaki zayıf yönlerini gördüğü gibi, liberalizm karşısındaki zayıflığını da gördü. Konu ile ilgili tespitlerinden emin olarak gür bir sesle sosyalizmden korkmayın, o ölü doğmuştu ve ölüyor, diye haykırdı.
Seyyid, bu öngörüsünü sosyalistlerle birlikte günün kargaşası içinde, güncelin ve dış güçlerin yoğun etkisi altında olan Müslümanların da tepkisini göze alarak bu düşüncesini en berrak şekilde ifade etti.
Bununla birlikte ABD’nin Sovyetlerden daha büyük bir tehdit olduğunu da yine ferasetiyle tespit edip kanıtlarıyla Müslümanlara anlattı. İslam dünyasında o günlerde oluşan ABD yanlısı sentezci Müslüman yapılardan ve siyasete hâkim olamayan Müslüman âlimlerden ayrışmakta hiçbir beis görmedi ama o yapılar ve âlimlere yönelik hiçbir hakarette de bulunmadı. Onlardan hakaret işitse bile onlarla cedelleşmeyle vakit öldürmedi, ihtilafı körüklemedi, sadece hakikati izah etti.
Bugünden bakıldığında Seyyid’in bu meselenin hem tespit hem ifade tarzı boyutlarında isabet ettiği ve bu yönüyle İslam âleminde nadide bir feraset ehli olarak belirdiği ayan beyan ortadadır.
İslam düşmanları, Seyyid’in bu ferasetinin onun anlaşılması yönünde bir akıma dönüşmemesi için çok yönlü önlemler alıyorlar, bıkmadan yorulmadan üretimler yapıyorlar. Adeta her gün Seyyid’i bir kez daha idam ediyorlar.
SEYYİD’LE İLGİLİ OLMASI GEREKEN
Seyyid’le ilgili bugün yapılması icap eden ilk iş, onun düşüncelerinin bütünlük içinde tahkik edilmesi, bugün ve gelecek açısından yeniden ele alınmasıdır.
Bununla birlikte Seyyid’e yapılacak en büyük haksızlık, daha önce Gazzâlî ve başka âlimlere de yapıldığı gibi Seyyid’in “mevcut asrın ve bütün müstakbel asırların kutbu” kabul edilip aşılmaz olduğunun düşünülmesidir.
Seyyid, bir son değil, bir merhaledir. Bugün onunla ilgili olması gereken ondan daha ileri bir noktaya doğru yol almaktır. Ki kendisi de İslam’da Sosyal Adalet eserinde Müslümanın sürekli bir ilerleme ve yükseliş hâlindeki kişi olduğunu ifade etmiştir.
Şehadeti mübarek olsun, Havz-ı Kevser’de Resûl-i Ekrem salallahü aleyhi vesellem’in yanı başında bulunsun inşaallah…