• DOLAR 34.426
  • EURO 36.481
  • ALTIN 2848.562
  • ...

Muharrem’in ilk on günündeyiz… Hz. Hüseyin Efendimiz radiyallahü anh’ın, Ehl-i Beyti ve ashabıyla birlikte Kerbelâ Çölü’nde şehadete doğru yol aldığı günler…

Resûl-i Ekrem salallahü aleyhi vesellem’in ciğerparesi İmam Hüseyin … Dünya tarihinin pek çok büyük vakasına konu olmuş Aşura Günü’nde Kerbelâ Çölü’nde ne arıyordu? Elinde kılıçla kime karşı, niçin savaşmaya gidiyordu?

Ashab, (Allah onlardan razı olsun) Resûl-i Ekrem’e iman ettiklerinde genç idiler ve müşrik olan anne babaları, onlarla İslam’ın arasına girmeye çalışıyorlardı. 

Bunun için sıklıkla “Annem babam sana feda olsun ya Rasûlullah!” diyerek Resûl-i Ekrem’e ve onun davasına olan bağlılıklarını ikrar ediyorlardı.  

Bu içten ifade ile, “Biz, Seni anne babamıza tercih ettik! Sana bağlılıkla onlara duyduğumuz sevgi karşı karşıya gelince Sana bağlılığı tercih ettik!” diyorlardı.

Hz. Hüseyin’in yaşına gelindiğinde Müslümanlar artık yetişkindi, anne babaları da Müslümandı. Müslüman anne babalar, onları İslam’dan alıkoyacak değildi.

Gerçeklik değişmiş, lâkin imtihan devam ediyordu: Her birinin çok sayıda evladı vardı, yetişkin erkekler cihada gidiyor, kendilerini feda ediyorlardı. Ya kadınlar ve çoluk çocuk?

Üzerinde çok durulmasa da bu durum hakikaten Müslümanları düşündürüyordu ve her biri Yezid’e karşı tutumunu belirlerken farkında olarak veya olmayarak bunu muhakkak dikkate alıyordu? Belki her biri o gaddar zalime karşı, kendisini mesuliyetten kurtaracak bir yol da bulmaya çalışıyordu. 

Hz. Hüseyin, tek başına Kerbelâ Çölü’nde değildi. Evlad-ı Resûl olarak sadece kendisini, Resûl-i Ekrem’in yoluna feda etmiyordu. Evlatlarını da bütün Ehl-i Beyti ile birlikte yanında bulunduruyordu.

Kendisiyle birlikte evlatlarını da feda etmek… Bu, hakikaten üstün bir hâldir. Dünya ehlinin anlamayacağı kadar büyük bir fedakârlıktır.

İslam, nasıl bir tehditle karşı karşıya idi ki Hz. Hüseyin bu kadar büyük bir fedakârlığı göze almıştı?

Müslümanlar, Allah katında hükmü ne olursa olsun, Yezid adında zahirde kendi içlerinden bir zalimle karşı karşıya idiler.

İslam, “Ben Müslümanım!” diyen bir zalimin eliyle saptırılmak ile karşı karşıya idi. Ona karşı durmamak, ona boyun eğmek, söz konusu Hz. Hüseyin gibi bir muvahhid ve muttaki olmakla birlikte Resûl-i Ekrem’in evladı da olmak gibi bir konumda olmak da söz konusu ise … O zalimin hâlini meşrulaştırırdı. Hz. Hüseyin, kendi canını ve Ehl-i Beytinin canını işte bu hileli meşruiyeti engellemek için feda etmeye değer görmüştür.

Yezid gibi bir zalim meşru idareci kabul edildiğinde Resûl-i Ekrem ve Onun pâk Hülefâyı Râşidin’in makamına ehil görüldüğünde İslam’ın kökten saptırılması gibi bir tehdit söz konusuydu.

Hz. Hüseyin kendisinin ve Ehl-i Beytinin kanını bunu engelleme uğruna feda etmiştir. O, ümmeti sapmaktan kurtarmak için Kerbelâ Çölü’ndeki susuzluğu ve onun ardından can vermeyi göze almıştır.

Adalet ve ibadet ayrı iki beklenti gibi anlaşılmıştır. Çoğu zaman adil olanın ibadet ehli olmaması mazur görülmüş; zalim olanın ibadeti, zulmünden kaynaklı günahlarına kefaret gibi anlatılmıştır. Bu, Resûl-i Ekrem’in getirdiği nizama tamamen aykırıdır.

Ne kişilerin adaletli görünmeleri ibadet ehli olmalarına tercih edilir ne de ibadet, zulme kefaret olur.

Hz. Hüseyin’in karşısında durduğu zalim Yezid ise adaletten de ibadetten de uzaktı. Buna rağmen “Emirü’l-Mü’minin” olmak gibi bir unvan taşıyordu.

Hayır, böyle biri Emirü’l-Mü’minin olamazdı, o makamda oturamazdı.

Hz. Hüseyin bize bunu anlattı. O, Yezid’in sadece zulmüne karşı değil, fısk ü fücuruna da karşı çıktı. Bizim bunu anlamamız için, bütün Ehl-i Beytiyle birlikte kendisini feda etti. Yeryüzü çok az kez böyle bir fedakârlık görmüştür.

Ona ve bütün Ehl-i Beytine selam olsun….