• DOLAR 34.652
  • EURO 36.352
  • ALTIN 2926.472
  • ...

İnsanın bireysel ve toplumsal dünyasındaki tutumları ile ilgili iki meşhur ifade vardır: Kendini aşmak ve haddini aşmak!

Kendini aşmak, yeni bir ifadedir; insanın sınırlarını zorlayarak olumlu bir değişim içinde olması anlamında dillendirilir.  

Haddini aşmak ise kadim bir ifadedir, daha çok kuralları anlık çiğnemek, görgüyü hiçe saymak için kullanılır.

Kendini aşmak, daha çok şuurlu bir değişim mücadelesini anlatırken haddini aşmak, duygusal bir patlamadan sonra gelen şuursuzca isyanı ifade eder.

İnsan, zamanla alışkanlıklarını kendisi için dar kalıplara dönüştürür; alışkanlıklarını kendisini bağlayan zincirler gibi görür, alışkanlık onun aleyhine bile olsa onu aşmak için çalışmaz.

Böyle bir insan, kalıplarını kırmaya, kendini aşmaya davet edilir.

Bir de hayatı anlamlı kılan esaslara tabi olan insan vardır; ölçülerini bilir ve o ölçülür içinde hayatı anlamlandırır. Ne var ki olumlu veya olumsuz bir teşvik ve tazyik karşısında ani bir patlama yaşar, haddini aşar, yapmaması gereken bir davranışta bulunur ve haddini bilme uyarısı alır.

Modern dünyanın bireye yönelik değişim teşvik ve tazyiki şeklen bir kendini aşma çağrısıdır. Eğitim kurumlarından resmi olmayan yönlendirme araçlarına herkes ve özellikle son liberal çağda hep kendini aşmaya sevk edilir. Görüntü budur.

Oysa bu çağrı ve sevk, çoğu zaman özünde bir haddini aşma saptırmasıdır.

Birey aşırı teşvik ve tazyik karşısında haddini aşmaya çağrılır, haddini aşmaya yöneltilir. Birey bu çağrıya icabet ettiğinde kendini aştığını sanırken farkında olmadan haddini aşar, hadsizleşir, ilkesizleşir.

Kendini aştığını zannederken haddini aşan birey, boşluğa düşer. Zira bir yandan zemininden olmuş, öte yandan yeni bir zemin de bulmamıştır. Kendini aşma hevesiyle kurallarını kaybetmiş, kendisini istikamette tutacak kurallar da edinmemiştir.

Bu, önüne geçilmediğinde liberal kışkırtmanın getirdiği tabii bir bunalımdır. Bireylerin önemli bir kesimine ulaştığında kitlesel bir bunalıma dönüşür.  

Ne yazık ki Türkiye’de dış kurumların da desteği altında korkunç bir kendini aşma projesi yürütüldü. Bireylerin önemli bir kısmı, o projenin etki alanında, kendini aşma yoluna girdiğini düşünürken haddini aşma tuzağına düştü, sınırlarını çiğnedi. Kendini aşıp bambaşka bir dünyada yaşayacağını ümit ederken haddini aşıp bunalımın tahammülünün atmosferine girdi.

Birey ve toplumu değişime yöneltme yönündeki dalga acımasızca yönetildi; neticesi ne olursa olsun değişimin mutlaka doğru olduğu yönünde zihinlerde bir hava oluşturuldu. Bu hava içinde haddini aşmak ifadesi adeta tarihe karıştı. Zira değişime kapılan birey, had bilmemekte; sınır tanımamakta, kendisine sınırların hatırlatılmasını da pek sıkıcı bulmaktadır. Bunun için uyarıyı yok saymakta ya da uyarıya olumsuz tepki göstermektedir.

Uyaranların sustuğu ya da susturulduğu bir ortamın neticeleri ise hiçbir şekilde olumlu değildir.

Haddini aşma hâli, değişim trenine binmek için koşuşturan birey için düşünsel bir hâl değil, duygusal bir hâldir. O duygusal hâle hitap çoğu zaman düşünce ve yükle sözden öte, sanatsal etkinlikle olur.

Oysa uyarıyı yapacak olanların sanat dünyasında yerleri, daha doğrusu kendileri için bir sanat dünyası inşaları yok!