• DOLAR 34.704
  • EURO 36.672
  • ALTIN 2941.15
  • ...
SİYASET KURUMLARLA YAPILIR
 
Toplum mutsuz… Maddi bir yokluk içinde olsa da olmasa da durumundan memnun değil. Değişime ihtiyacı olduğunu hissediyor. Bu his, onda bir eksiklik düşüncesi oluşturuyor. Ama onu tarif edemiyor. Bir boşluk yaşıyor. Bu, toplumla manevi değerlerin arasındaki bağın zayıfladığı dönemlerin ortak insan hâlidir. Mutsuz olmak ama niye mutsuz olduğunu bilmemek… Bir eksiklik hissetmek ama onu tarif edememek… Aile içi cinayetlere, intiharlara tanıklık etmek ama onun gerçek nedenine bir türlü ulaşamamak … Bilmemenin, tarif edememenin, inandırıcı nedenlere ulaşamamanın yol açtığı bir boşluk içine girmek…

Bu istenmeyen hâl, adeta “cebri” bir biçim almış. Toplum bu ruhsal hâl içinde cebre inanmış. Cebrilik, bir tarih kesitini yaşamanın kaçınılmaz bir zorunluluk olduğuna inanmaktır. Kitleler, “Ne yaparsanız yapın bu hâl değişmez”, “Böyle gelmiş böyle gideriz”, “kim bizi değiştirebilir ki”, “Biri gider, biri gelir; değirmen alıştığı gibi döner” diyerek değişim taleplerine itiraz ediyor veya değişim çağrısına duyarsız kalarak değişim umutlarını kırıyor.

Bu, yapay tarih akışına kör bir teslimiyettir, bir iradesizlik hâlidir; gayri insanî bir hâldir.

Alternatif olmak, farklı olmaktır. Farklı olmak, toplumsal ruha işleyen bu cebrilik inancını yıkmaktır.

Farklı olmak topluma girdiği koridorda yol almak zorunda olmadığını inandırmaktır.

Farklı olmak, topluma irade sahibi olduğunu ve dilerse durumunu değiştirebilceğini kabul ettirmektir.

Farklı olmak, Islam`ın ana kaynakları Kur`an-ı Kerim ve Hz. Resulullah`ın sünnetinden yola çıkarak toplumu farklı bir gelecek için çalışmaya ikna etmektir. Burada güç kaynağı misyondur; en büyük gayedir, o büyük gayenin cezbediciliğidir.
Farklı olmak, toplumun önüne inandırıcı bir değişim programı koymaktır. Burada ikna kaynağı vizyondur; en büyük gaye doğrultusunda oluşturulmuş sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi hedeflerdir.

İslam olmak, değişim için en büyük imkândır. İslam güçlüdür. İslam`ın her dönem toplumları değiştirme kabiliyeti vardır. Misyonu Islamî olan, güçlü olmaya peşinen adaydır.

Burada üç nokta önemli:

1. İslam`da samimi olmak, bu güçlü misyonda samimiyetini ispatlamak

2. İslam`ın talebi doğrultusunda günün gerçeklerine uygun programlar yapmak (uygun bir vizyon ortaya koymak)

3. Bu programları tanıtmak ve yürütmek için kurumlaşmak.

KURUMLAŞMA ZORUNLUDUR
Sosyal (tabii) kurumların keşfedildiği ve üretilmiş kurumlarla bu tabii kurumların yönlendirilmeye çalışıldığı bir çağda yaşıyoruz.

Hayat, baştan başa kurumlardan ibarettir. Bu kurumların bir kısmı (din gibi, aile gibi) tabiidir, fıtridir, insanın sosyal bir varlık olmasının tabii bir gerekliliğidir. Bir kısmı ise devlet, ordu, parti, dermek gibi yapaydır; insan girişimlerinin birer üretimidir.
Modern dünyada üretilmiş kurumlar, toplumun tabii kurumlarına karşı savaş veriyor. Toplumdaki mutsuzluğun kaynağında bu savaş vardır. Toplumsal mutluluğa ulaşmak; bu savaşa son vererek, üretilmiş kurumlarla tabii kurumlar arasında bir uyum oluşturmak, tabii kurumları, üretilmiş kurumlarla desteklemek, üretilmiş kurumları tabii kurumların hizmetine vermekle mümükündür.

Din, bütün insanî değerlerin, üstünlüklerin, hukukun, adaletin temelini oluşturan en büyük tabii kurum, en büyük toplumsal varlıktır.

Mutsuzluk, insan eliyle üretilen kurumların (organizasyonların, teşkilatların) dinle çatışmasından kaynaklanıyor. Bu, toplumsal bir ikilik doğuruyor, bunalıma yol acıyor.

Mutluluğa giden yol, insan eliyle üretilen kurumları İslam`ın hizmetine vermekten, böylece depresyona yol açan ikili yapıyı, çatışmayı ortadan kaldırmaktan geçiyor.

Toplumla din arasındaki bağ zayıflamış, bunun nedeni, İslam`ın zayıf olması, çağın ihtiyaçlarını karşılamaması değil; bilgi eksikliğinin, şuur eksikliğinin zayıflatması, kurum eksikliğinin o bağı korumasız bırakması, etkinlik (faaliyet) eksikliğinin o bağı unutturup etkisizleştirmesidir.

İslam, değer kaynağıdır. Değerleri canlandırmanın, tahrip olan toplumsal inancı yeniden inşa etmenin yolu şudur:
1. Toplumu değerler konusunda bilgilendirmek

2. Bu bilgileri, anlaşılır bir dil ve iletişimi sağlayan teknik araçlarla çokça tekrarlayarak toplumu onlar üzerinde düşündürmek, böylece bilgiyi şuura dönüştürmek.

3. Değerleri yaşamak, değerlere hayat içinde işlerlik kazandırmak (konuşmasına selamla, Bismillahla başlamaktan çekinen birinin İslam`ın bu şiarlarını canlandırma isteğinde başarılı olması düşünülebilir mi?)

4. Değerleri yaşatacak kurumlar oluşturmak

5. Bu kurumların faaliyeteleriyle toplumsal hafızayı değerler konusunda sürekli canlı tutmak

Görüldüğü üzere alternatif olmak için gelip dayanılan yer kurumdur, kurumdur, kurum…

Her adımı kurumlaşmış bir hayat tarzına karşı kurumsuz bir direniş göstermek, Batılı bir tasvirle Don Kişot`luktur; cahillik değilse modern bir kültür serseriliğidir. 19. Yüzyıl sonu Batı`sının ve 20. Yüzyılın başı Türkiye`sinin kimi bohem şairlerine özgü bir serserilik…

Serserilerin sözüne katlanmak, onlara karşı toplumsal bir lütfudur. Onların sözünü ciddiye almak ise toplumsal bir felaket… Köprü altlarında, otel odalarında fikir serseriliği içinde ölüp giden o bilgi küpü tiplerin İslamî versiyonlarının söylediklerini “söz” diye kabul etmek için hiçbir neden yoktur. Nihayet, kendilerinden bazıları da veya onları değerlendiren nice eleştirmen de onların bazen şiir, bazen nesir olarak yazdıklarını bilinçaltından gelen bir tür “saçmalama” olarak kabul etmiştir.
Kurumlaşmaya karşı çıkmak, anarşizmdir. Yukarıda sözü edilen fikir serseriliğinin eylem biçimi olan anarşizm, yıkıcılık akımıdır; toplumu ve bireyleri birbirine bağlayan her şeye karşı çıkma saplantısıdır. Müslüman, sosyalist veya kapitalist olamayacağı gibi anarşist de olamaz.

KURUMLAŞMAK AİTLİK DUYGUSUYLA BAŞLAR
Modern dünyada kurumlaşmak, devlet ve ticarette Batı`da Max Weber`in esaslarını belirlediği ve Japon şirketleri yönetim biçimiyle yenilenen bir organizasyon ise de toplumsal açıdan Şeyh Halid-i Bağdadi ve benzeri İslam mutasavvuflarının yaptıklarının hayatı geneline uyarlanmasıdır.

Şeyh Halid`in bir tabisi, her nerede olursa olsun,

1. Kendisini Şeyh Halid`in oluşturduğu yapıya ait hisseder.

2. Bulunduğu yerde o yapıya benzer bir yapı oluşturmak için harekete geçmeyi vecibe bilir.

3. Bulunduğu yerin toplumsal koşullarını dikkate almakla birlikte yeni bir şey icat etmeye kalkışmaz, ait olduğu ana yapıyı inanç, hedef, söz, davranış, giyim, fiziki mekân (bina ve müştemilatı) hatta yemek bakımından kendi ortamına taşırdı.

Böylece inanç (akide) birliği, hedef birliği, söz birliği, davranış birliği, giyim birliği, fiziki mekân birliği, yemek yiyiş tarzı birliği üzerinden o yerde bir hayat disiplini oluşur, ait olduğu asıl hayat disiplininin bir şubesi olurdu.

Bu, bütün tasavuf yapılarının kurumlaşma biçimidir. Şirket, dernek, siyasi partiler gibi modern Batı kurumlaşması pek çok yönüyle bu yapıların kurumlaşma biçiminin ticaret ve siyaset hayatına uyarlanmasından ibarettir. (1)

Kurumlaşmak, bir yapıya ait olduğunu hissetmektir. Bulunulan yerde o yapının bulunmamasını bir eksiklik olarak görmek ve o eksikliği gidermek için harekete geçmektir.

Kurumlaşmak, bir yapıya ait olduğunu hissetmektir. Bulunulan yerde o yapının bulunmamasını bir eksiklik olarak görmek ve o eksikliği gidermek için harekete geçmektir. Kurumlaşmak bir ana gaye ve bir program etrafında kenetlenmektir.
Kurumlaşmak o ana gayeye ulaşmak için oluşturulan programı gerçekleştirmek için sosyal etkinliklerde bulunmaktır.
Kurumlaşmak, bir oto kontrole ulaşmaktır. Kendisinden başka kimse yoksa bile kişinin kendiliğinden harekete geçmesi ve ait olduğu yapı gibi bir yapı oluşturması, onun bir şubesini meydana getirmesi, bulunduğu yerde o şubenin olmayışını hayatının bir yanının eksik olması gibi görmesidir.

Dikkat edileceği üzere kurumlaşmak aitlik duygusuyla başlar.

Kendini bir kuruma ait hissetmek;

1. Kurumun hedef ve değerlerini kabul etmek ve bunlara güçlü bir inanç duymak

2. Kurumla özdeşleşmek ve kurumun varlığını koruması için büyük bir istek duymak

3. Kurumun büyümesi için kendisinden beklenilenden daha büyük bir gayret içinde olmaktır

Siyasi bir kurumu büyütmeye çalışmak, kuşkusuz, onu zıtları ve benzerleri karşısında topluma tanıtmakla, onun toplum için önemini, siyasi hayat içindeki konumunu ortaya koymakla mümkündür. Siyasi bir kurum zıtları karşısında kime benziyor; benzerlerinden nerede ayrılıyor? Bunu topluma anlatacak olan, kendisine o kuruma ait hissedenlerdir.

TANITIMA BENZERLERDEN BAŞLAMA YANILGISI

Tanıtıma kitlelerin aklını zorlayacak bir yerden başlamak problemdir.

Benzerlerinden ayırt edilme sağlanırsa toplumun gözünde varlık meşrutiyetinin sağlanacağı, dolayısıyla tanıtımda benzerlere yüklenmenin yararlı olacağı yanılgısı siyasi hayatta yaygındır.

Oysa böyle tanıtım, bütün deneyimlerde görüleceği üzere bereketsizdir. Güçlü bir benzeri eleştiri üzerine yapılan bir tanıtım, genellikle güçlünün daha da güçlenmesine, zayıf olanın ise güç kaybetmesine yol açar. (Bunun böyle olduğunu anlamak için yakın siyasi tarihe bakmak bile yeterlidir.)

Toplum, güçlü bir benzere yönelik eleştiriyi anlamakta güçlük çeker ve anlamakta güçlük çektiği her şeyi kuşkuyla karşılar, ondan rahatsız olur. Kendinden zayıf bir benzere yönelik eleştiriyi ise bir tür baskı olarak görür baskı görene karşı gizli bir meyil oluşur.

Her vicdanın ilgi duyduğu bir alan vardır. Toplumsal vicdan bu alanlardan birini ana çerçeve içinde seçer ve onu çoğu zaman ana çerçevenin içindeki diğer benzerlerden ayırt edemez. Benzerlere yönelik eleştiriyi bir yönüyle kendi vicdanına yönelik eleştiri olarak görür, bir çelişki hissine kapılır, bu çelişkinin vebalini seçtiği yere yükler ve ondan soğur.
Bu yüzden, tanıtımını benzerlerini eleştiri üzerine kuran hiçbir yapı güç kazanmamış. Benzerleri yerine zıtlarıyla uğraşan her yapı ise günden güne güçlenmiştir.

Doğru ve kitlesel aklın düzeyine uygun bir tanıtım zıtlar üzerine kurulu olup onun arasına kişileri benzerlerden sadece uzak tutacak, kendi kurumunu benzerlerine karşı tercih etmeyi sürdürece kadar benzerlere yönelik eleştiri içeren tanıtımdır.
Kurumun kendisini benzer bulmamasının hiçbir önemi yoktur, önemli olan toplumun benzerlik kurması ve siyaset içinde kümelendirmesidir.

Toplum, her zaman zıdda yönelik eleştiriyi hatta hakareti meşru görür; benzerden ise ancak yakınmayı kaldırır, daha fazlasını daima fazla görür.
Devam edecek…
Dipnot: 1
Max Weber, modern Batı kurumlaşmasının temelini atarken Protestan dini yapıların kurumlaşma biçiminden genişçe etkilenmiştir.