• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Kur’an-ı Kerim’de yer bulan en ayrıntılı kıssalardan biri Hz. Yusuf aleyhisselam’ın kıssasıdır.

Hz. Yusuf, babasının hür bir evladı iken bizzat kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştır. Yoldan geçen bir kervan onu o kuyudan kurtarmış; ama bu kez köle olarak satmıştır.

Kölelik, Hz. Yusuf’u saraya taşımış; saray, onu zindana düşürmüş ve Yusuf, zindanda unutulmuştur.

Bu zikzaklı sirette genç Yusuf, umudunu asla kaybetmemiştir. “Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” (Yusuf Sûresi, 87)

Rabbiyle bağını kesmeyen Yusuf (AS), nihayette Mısır’a vezir olmuş ve onunla birlikte sevdiklerine bir aziz olarak kavuşmuştur.

Umudu anlatan tek kıssa, Hz. Yusuf kıssası değildir. Hz. İbrahim aleyhisselam’ın saçları ağarmışken yüce Allah, ona İsmail ve İshak diye iki evlat vermiş ve yeryüzüne “Hz. İbrahim bereketi” yayılmıştır.  

Hz. Zekeriya aleyhisselam ve hanımı da yaşlı iken yüce Allah ona Hz. Yahya’yı ihsan etmiştir. 

Allah Zülcelâl, Resûl-i Ekrem sallahü aleyhivesellem için “Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı olarak gönderdik.” (Ahzab Sûresi, 45) buyurmaktadır.

İnşirah ve Duha sûreleri, Resûl-i Ekrem’e teselli veren Mekkî Sûrelerdir. Medenî sûrelerde de bizzat yaşananlar üzerinden umut ifade edilir.

Uhud Savaşı’nda ordunun üçte biri yarı yolda geri dönmüş, seçkin bir grubu Okçular Tepesi’ni terk etmiş; Resûl-i Ekrem’in etrafındaki seçkin topluluk şehid edilmiştir. 

Bu zor hâl karşısında yüce Allah “Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez!” (Âl-i İmrân Sûresi, 140)

Yüce Allah, mü’minlere umut vermektedir çünkü umut ihya eder.

İslam âleminin bugün içinde bulunduğu durum, elbette karmaşık ve güç bir durumdur. Ancak İslam âlemi asla “umutsuz vaka” değildir.

Bu ifade edildiğinde muhterem okuyucular, “Umut mu veriyorsunuz?” diyerek sorgulayan bir tutuma yönelebilmektedir.

Umut vermek, mü’min için doğru bir tutumdur. Ama emin olun, salt umut vermek için malzeme toplamıyorum. İnandığımı ifade ediyorum; onca tetkik ve tahkik neticesi, kalbimde zerre kadar kuşku taşımadan İslam âleminin sorunlarını aşabileceğine inanıyorum.

Bütün veriler lehimizedir. Bir toplumun kalkınması için gerekli coğrafya, nüfus, tarihsel hatıra, ortak hedefler, birleştirici ilkeler gibi bütün unsurlara fazlasıyla sahibiz.

Bizde yeniden kalkınma için olmayan tek şey umuttur. Umut, iradeyi harekete geçirir, irade değişim getirir, mü’min iradesi ise doğru bir değişim sağlar. Umudumuz varsa irademiz harekete geçecektir; irademiz harekete geçerse hâlimizi değiştiririz. Değişimi bir mü’min olarak gerçekleştirirsek dünyayı doğru yönde farklılaştırırız.  

Geçen yüzyılda İslâmî hareketler zuhur ettiğinde Batı enstitülerinin önemli isimleri bu gerçeği gördüler. Batı uygarlığına karşı yegâne meydan okumanın İslam’dan gelebileceğini açık açık beyan ettiler.

O isimlerden Bernard Lewis, 1991’in Ocak ayında başlayan Körfez Savaşı’nın bizzat kendisi tarafından teşvik edildiğini, savaşın taraflarını örgütlemede bizzat görev aldığını fotoğraflar da sunarak dile getirir.

Ne var ki Lewis’in Körfez Savaşı, sadece devasa uçak gemileri ile yapılmadı. Onlardan daha büyük gemilerle taşınan uçaklarla İslam dünyasına umutsuzluk, karamsarlık bombardımanı yapıldı. Umutsuzluk ve karamsarlığın boy vereceği eylemler gerçekleştirildi, söylemler geliştirildi. Neticede yıkılan Bağdat misali, umutlarımız darmadağın edildi.

Ona “Hayır!” demek, bu oyunu bozmaktır; çağın hilekâr tağutuna karşı durmaktır.

Lewislerin ve Lewisçilerin inadına umudumuz sönmeyecek, zaferin inananlara ait olduğuna dair imanımız halel görmeyecektir. 

“Andolsun ki Zikir'den sonra Zebur’da da şöyle yazdık: “Şüphesiz ki yeryüzüne, salih kullarım vâris olacaktır.” (Enbiyâ Sûresi, 105)