• DOLAR 34.701
  • EURO 36.707
  • ALTIN 2967.064
  • ...

Ancak ilk kez 20. yüzyılda ümmet içinde, dış ellerce sınırlar belirlendi, İslam alemi coğrafya olarak dış güçlerin elleriyle paramparça edildi. 

Daha kötüsü İslam aleminde, ilk kez dış ellerce bir beyinsel istila  programı yürütüldü,  kendini ümmet içinde görmeyen, varlığını dışarıyla bağlantı üzerinden tarif eden yeni ümmetler (enternasyoneller) oluşturuldu. İslam ümmeti, tarihinin en büyük felaketine sürüklendi.

Bu felekatin bir yüzyıl daha sürmesi, yıkım üzerine yıkım getirecektir. Geçen bin yılın tarihinde Endülüs (İspanya) ve Hindistan örnekleri bize böyle bir durumun neticeleri konusunda çok şey anlatmaktadır. Endülüs`te İslam bir azınlık dinidir. Hindistan`da ise nüfusları iki yüz milyonu bulan Müslümanlar resmen esir.

Bugün, Amerika, Avrupa, Rusya, Çin, Hindistan…Neredeyse bütün dünya, İslam`a bir sorun kaynağı olarak bakmakta ve bu sorun kaynağını izale etmenin (yok etmenin) yollarını aramaktadır.

İslam dünyası ise neredeyse bir bütün halinde ekonomiyi, karın doyurmayı ana sorun görüyor. Müslüman toplumun önüne ekonomik refah “ebedi saadet” olarak konuyor. Ümmetin ufku daraltılıyor, kurtuluş yolları karartılıyor, kurtuluş arayışları dumura uğratılıyor.

Ümmetin yeteneklerini yeniden ümmetin hizmetine sevk edecek programlar oluşturmak… Kadın erkek…Ümmetin bütün insanî güç kaynaklarını ümmeti kalkındıracak bir yola sevk etmenin kurtuluşun önemli bir kaynağı olduğuna Müslümanları inandırmak… İslam`a gönülden bağlı olsa da umutsuzluk içinde İslamî kurtuluşa inanmaktan yana donmuş, bir cesede dönüşmüş kitleleri kıpırdatmak…Manevi kalkınmayla maddi kalkınmanın birbirine rakip olmadığını ve olmaması gerektiğini göstermek…

Ümmetin içindeki ulusal parçalanmaların dış güçlerin oyunu olduğunu hakim Müslüman toplumlara anlatırken insanî haklarını arayan toplumları mağdur edecek akımlar oluşturmamak…Müslümanlar içinde dış güçlerin elleriyle mağdur edilmiş Müslümanların, hatta dış güçlere payanda olmayan gayrimüslim azınlıkların insanî hak arayışlarına olumlu cevap vermenin ümmeti güçlendireceğini İslamî şuura sahip olanlara kavratmak…Bu yöndeki düz mantığı aşmak…

Ümmet içindeki mezhepçilik kışkırtmalarının günümüzde önemli bir kısmının dış kaynaklı olduğunu Müslümanlara kavratacak delilleri sabırla işlerken yeni bir fırkacılığa yol açmamak…İhtilaflarla imha yönünde değil, birliğin içine çekme yönünde uğraşmak…

Kabul etmek gerekir ki bunu başarmak kolay değildir, uyuşmaya dönüşmeyen bir sabır, aceleye dönüşmeyen bir hareketlilik gerektirir.

Bunu başarmanın yolu, öncülüğüne kimsenin itiraz etmeyeceği, sevgisinden kimsenin mahrum olmak istemeyeceği Resulullah`a yönelmektir.  Kalplerimiz, ancak Onun sevgisiyle ihya olur.

Kutlu Doğum Etkinlikleri bu ihya yolunda büyük bir adımdır. Önümüzdeki yıllarda bu ihya yolunun daha da açılacağından kuşku yok. Bugüne kadar, kalıp-öz meselesini zihinlerinde çözemeyip bu tür etkinlikleri “bid`at” sananlar da “görünmeyi” göze alamayacakları tehditlerin kendilerine yönelmesiyle eş anlamlı gören farklı dergahların da önümüzdeki yıllarda bu ihya yolunda gayret gösterecekleri anlaşılmaktadır. 

Belki kısa bir süre içinde bu ihya yolu yapay sınırları aşar, çevre İslam toplumları da bu tür etkinliklere yönelir. Böylece ümmet için “en önde olanın öncülüğünde” bir diriliş ruhu oluşur.

Bu sevda, damarları derinlere indikçe güçlenecektir. Hicri Mevlidde de Resulullah sevgisinin rüzgarını estirmek…O güzel günü yakın tarihteki ihtişamına kavuşturmak…Siyer enstitüleri açmak…Darulhadisler kurmak…Riyazüssalihin gibi hadis kitapları için hadis hafızları yetiştirmek…Hadis sohbetlerini bir alışkanlık haline getirerek Resulullah`ın sesini her yerde duyurmak…Bütün bunları kelamî akıl körlüğünün ötesinde zahidane bir temel üzerine inşa etmek…Böylece bilgiden bilince ulaşmak, bilmekten ihtilaf değil sevgi hasıl edip bu sevgiyi ittifakın harcı haline getirmek…

 İçinde bulunduğumuz felaketle baş etmenin kurtuluş yoludur bu.