• DOLAR 34.675
  • EURO 36.372
  • ALTIN 2942.345
  • ...

Ayasofya’nın İstanbul’un fethinden sonra cami yapılması, simgesel bir dönüşümdü. Fatih Sultan Mehmet, o dönüşümle, İstanbul şehrinde, değerleri ve inançları ile Bizans iktidarının yerini, değer ve inançları ile İslam iktidarına bıraktığını ilan etti.

Ayasofya’nın 24 Kasım 1934’te müzeye dönüştürülmesi de simgeseldi. Kararı alanlar, İslamî inanç, değer ve ibadetlerin artık “müzelik” olduğunu, yani pratikte karşılığı olmayan bir tür “eski” olarak kaldığını ilan ediyorlardı.

3 Mart 1924’te başlayan daha önceki on yıllık süreçte, Osmanlı hilafeti lağvedilmiş… Tevhid-i Tedrisat kapsamında medreseler kapatılmış… Şeyh Said vakasından sonra, Şark uleması darağaçlarında sallandırılmış, sürgün edilmiş veya Fransızların istilasındaki Suriye’ye geçmeye zorlanmış… Pek çok cami kapatılıp bir kısmı resmen ahıra çevrilmişti.

Menemen Vakası’ndan sonra da başta Şeyh Esat Erbilî olmak üzere pek çok alim ve mürşid idam edilmiş veya ölümünü bekler hâlde bırakılmıştı.

Türkçe ibadet diye seremoniler düzenlenmiş… Bunun için bizzat Ayasofya mekân olarak seçilmiş… İstanbul’un istila karşıtı gösterilerinin baş mekânı, İslamî inanç, değer ve ibadetlerin sonlandırılacağı yer olarak belirlenmişti.

Türkçe ibadet seremonisi, 3 Şubat 1932’de Kadir Gecesi’nde Ayasofya’da yapılmış… Tören radyoda canlı yayınla dışarıya verilmiş… Seremoni, “reklamı en çok yapılan ibadet” doğru tespitiyle bütün dünyaya ilan edilmiş ve bu, Ayasofya’daki son seremoni olmuştu. Çünkü ardından “onarım” gerekçesiyle Ayasofya’nın kapısına kilit vurulmuştu.  

Ayasofya’nın sözde onarımı bir Amerikan şirketine verilmiş; camideki Hıristiyanlık izleri bir bir ortaya çıkarılmış ve cami, müzeye dönüştürülmüştü.

Kararın gün ve ay bağlamında tarihi de oldukça anlamlıydı: Karar, İslam alfabesinin yasaklanıp Millet Mektepleri Talimatnamesiyle duyurulduğu güne, tam 24 Kasım’a denk getirilmişti.

Karar sahipleri, bu “anlamlı” denk getirişle, İslam alfabesi nasıl yasaklandıysa İslam mabedinin de öyle kapatıldığını, dolayısıyla İslamî dönemin kapandığını duyuruyorlardı.

Alfabenin yerine nasıl ki Batı alfabesi getirilmişse cami de modern Batı’nın bir tür geçmişi anma mabetleri olan müzeye dönüştürülmüştü.

Ayasofya’da bu hazin süreç, 86 yıl sonra bugün son buluyor. Dolayısıyla İslam’ın kıyamete kadar asla “müzelik” olamayacağına bugün bütün dünya bir daha tanıklık ediyor. 

Sürecin ilk aşamasında Türkiye’nin İslamî çevreleri ve genel olarak Türkiye sağı, ağır baskı altında sesini çıkaramadı. Ayasofya’nın açılma taleplerini ancak Menderes günlerinde dillendirebildi. Defalarca umudu kırılırken meydanları inleten Ayasofya sloganları da gelişti. “Bekle bizi Ayasoyfa!”, “Ayasofya’yı açacağız!”, “Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın!”…

İstanbul semalarını yıllarca inleten o sloganlar, bugün karşılık buluyor. Allah’a hamd olsun!

Sloganlarını gerçekleştirmek, dava sahiplerinin en mutlu anlarıdır. Seküler çevreler, böyle anları çılgınca eğlenerek ve sağı solu yıkarak kutlarlar. İman sahipleri ise Allah’a hamd ederler, sevinç gözyaşları içinde şükreder, birbirlerini tebrik eder, zaferlerin devamını diler ve ibadete koşarlar. 

Yine sloganların fiiliyatta ilk karşılık bulduğu anlar, hayal ile gerçek arasında, gerçeğe yakın ama gerçek gibi de görünmeyen anlar gibidir.

Eminim ki pek çok kişi, yıllardır oluşturulan umudun hep bir şekilde karşılıksız çıkmasından dolayı, bugün bir gerçekliği mi yaşıyor, yoksa hâlâ her şeyin tersine dönme ihtimali mi var, arafında yaşıyor.

Oysa yaşanan bir hakikattir. Ayasofya, gerçekten açılıyor ve biz, bu tarihi vakaya tanıklık ediyoruz, daha doğrusu bu tarihi vakanın bizzat içinde yer alıyoruz.

Onlarca yıllardır “Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın!” diye slogan atanlar, bugün sloganlarının gereğinin yapıldığını görüyorlar.

Bundan sonraki umut ise, Ayasofya’yla ilgili icraatın bir kez daha simgesel bir değer taşıması… Ayasofya’nın açılmasının; Ayasofya’yı kapatanların “müzelik” yapmak istediği değerlerin, yok etmeye çalıştığı inançların, yasakladığı ibadetlerin ihya edildiği yeni bir dönemin açılış simgesi olmasıdır.

Öncelikle, Türkiye ve İslam dünyasının ama aslında bütün dünyanın buna ihtiyacı var…

İrade gösterirsek bunu da başarabiliriz… Allah, vesile olanlardan razı olsun.