• DOLAR 34.426
  • EURO 36.454
  • ALTIN 2844.606
  • ...

Bir zamanlar, hocalar talebelerine “En faydalı iş hangisi ise ona yönel!” diyorlardı. Oysa son 25-30 yıldan bu yana okul ve kurslardaki rehberlik servisleri “Neyi seviyorsan, hangi işten zevk alıyorsan onu yap!” demeye başladılar.

Öğrenci, bu “olağanüstü” rehberlikle bir anda peşinde koştuğu ideallerden, ülkesine, ailesine ve kendisine dair zihin dünyasında tasarladıklarından bir andan kuşku duyuyor ve “Ben, acaba neyden zevk alıyorum?” diyerek yeni bir arayışa giriyordu.

Daha önce ölçü “fayda” iken ölçü artık “zevk”ti. Öğrenci artık “fayda”yı unutup “zevk”i bulmak durumundaydı. Zira “fayda”yı “zevk”e tercih etmek artık kınanır bir durumdu.

“Liberal dünyanın rehberlikçileri”, “Zevk almayacağın şeyi sakın yapma!” diyorlardı, başarının şartını da “zevk almaya” bağlıyorlardı.

Bu, zevkperizmin “resmiyet” kazandığına ve toplumsal bir projeye dönüştürüldüğüne dair ilk işaretlerdendi. O ilk işaretlerin ardından henüz 10-15 yıl geçmeden kitabın kapağını açmayan nice genç “Hocam, ne yapayım işte, okumaktan zevk almıyorum!” demeye başladı. Henüz o ilk işaretlerin üzerinden 20 yıl geçmeden gecekondu semtlerinden sırtında koca sazlarla sabahın erken saatlerinde müzik kurslarına giden gençler görünmeye başladı.

Belki iyi bir doktor olabilecek bir genç… Siz ona neden müzikle uğraştığını sorduğunuzda “Aslında ailem doktor olmamı istiyordu, matematiğim de iyiydi, ben de matematik, fen derslerini seviyordum ama sonra müziğe daha yatkın olduğumu keşfettim” diye bir cevap alıyordunuz. Çoğu zaman mantıklı gibi görünen bu cevabı biraz irdelediğinizde ise o gencin tercihinin perde arkasında televizyonda gördüğü bir müzisyene özenmenin bulunduğunu rahatlıkla anlıyordunuz. Gencimiz, bu özentisini “beğenisi” zannetmiş; ilgili rehberlik servisleri de “beğeni”yi esas alınca zavallı genç, yolunu değiştirmenin zorunluluğuna inanmış ve kendisi ile ilgili “değişim” kararı almış.

Açıkçası gence yol göstermekle görevli olanlar, “fayda”yı kınamışlar, “beğeni”yi kutsamışlar ve nihayetinde ona bir “beğeni” bulup onu değişime zorlamışlardır.
Topluma da yayılan, daha doğrusu dayatılan bu değişimin arka planında ne var? Analizimizde bunu ortaya koymaya çalışacağız.

İNSAN VE NEFS

İnsan yaratılırken imtihanına anlam kazandıracak bir unsur olarak ona nefs de verilmiştir. Bir yandan insanın fıtrat ve vahiy kaynaklı inancı… Bunun yanında onu, o inancın gereklerine sevk eden aklı… Diğer yandan nefsi…

Nice insan, hakkı bilmiş, hakka inanmış, akılları onları inancın gereğini yerine getirmeye yöneltmiş ama onlar, inatla buna karşı koymuşlardır. Sorulduğunda doğruyu biliyorum ama bana zor geliyor, kabullenemiyorum, demişlerdir. Onlar, nefse karşı imtihanı kaybetmiş kişilerdir. Kalpleri mühürlenenler de bu sınıftandır.

Öte yandan geçmişten bu yana inancının aksine günaha sapan insanlar vardır, günaha yönelme gerekçeleri sorulduğu zaman “Nefsime yenildim” diye cevap verirler. Ama iyice irdelediğinizde söz konusu şahsın aslında hayatının merkezine inancı değil, “zevk”i yerleştirdiğini anlayabiliyorsunuz.

Bu, bir bireysel zevkperizm yönelimidir. Bu zevkperizmin tarihi insanlık kadar eskidir. Ancak, bireysel zevkperestin zevkle ilgili bir siyasal hedefi yoktur. Onun zevkin ellerine düşmesi, kendi açısından tamamen bir zafiyettir. Çoğu zaman o, zafiyetinden dolayı da mustariptir, kendisini kınar hatta evlatlarının kendisine benzemesinden rahatsız olur.

Araştırmacıların kimi zaman “geleneksel zevkperizm” dedikleri bu bireysel zevkperizmin yanında bir de “modern zevkperizm” vardır.  

MODERN ZEVKPERİZM

“Hedonizm” denen “modern zevkperizm”, nefsinin arzularına müptela olmuş bireylerin zevkperizmine benzese de ondan farklılık arz eder. Modern zevkperizm, ekonomik çıkarlar elde etmeye, bir siyasi hedefe ulaşmaya dönük “siyasal bir zevkperizm”dir. Bu zevkperizmin felsefi arka planı vardır, sonra psikiyatri üzerinden sözde bir tıbbi tedaviye, nihayetinde ideolojileri güçlendirici bir yardımcıya dönüştürülmüştür. En nihayetinde ise bugün vardığı aşamayla bütün ideolojilerin yerine ikame edilmiştir.

Batılı araştırmacılara göre “hedon”; “zevk, keyif” anlamında Yunanca bir kelimedir. Hedonizm de “hazcılık” anlamında ilkin Eski Yunanlılarda felsefi bir arka planla öne sürülmüştür. Sokrates’in öğrencisi Aristoppos ve taraftarları, insan için iyi olanın “haz” olduğunu, “insan eylemlerinin nihai anlamda haz sağlayacak bir biçimde planlanması gerektiğini, sürekli haz verene yönelmenin en uygun davranış biçimi olduğunu” iddia etmişlerdir.

Batı, Katoliklikten kopuş sürecinde hedonizmi Fransızca literatüre taşıdı ve eylemlerinde zevkini esas alan kişiye “hazcı” anlamında “hedonist” dedi.

  1. yüzyılda Yahudi psikolog Sigmund Freud, Alman gençlerine “İçinizden geldiği gibi yaşarsanız mutlu olursunuz” dedi. Freud, insanı kısıtlayan her tür inanç ve onu harekete sevk eden her tür ideali “ruhsal bir bunalım” sebebi gibi tarif etmiş; o inanç ve idealden kaynaklı sorumluluğun ağırlığını insan için bir tür “mikrop” gibi tarif etmiş, Alman gençliğini inanç ve ideallerinden uzaklaştırmak için onlara “keyfinize bakarsanız mutlu olursunuz, bunun için haz almaya bakın” demiştir. Onun bu düşünceleri sürrealizm üzerinden sanata da taşınmış, sürrealist sanatçılar, her tür ahlaki sınırlandırmadan uzaklaşmış sanatın en üstün sanat olduğunu öne sürmüşler ve sanatlarını bu yönde icra etmişlerdir.

Zevkperizmi Batı’dan dünyaya yayan en önemli kesimler arasında çoğu aynı zamanda sosyalist olan bu sürrealist sanatçılardır. Onlarla birlikte “eğlence sektörü patronları” denen liberal meyhaneciler, doyumsuz liberal tüccarlar ve sosyalist örgütler her biri kendi mecrasından 20. yüzyıl boyunca dünyaya zevkperizmi pompaladılar.

Böylece zevkperizmin modern literatürü tamamlandı ve neredeyse hayatın bütün alanlarına uyarlandı. Analizin girişinde, bu literatürün eğitimde rehberliğe nasıl uyarlandığını aktardım. Ekonomide tüketimi artırarak kâr artışını artırmaya yönelik uyarlanışı da ondan az sarsıcı değildir.

Zevkperizm ile tüketim arasındaki ilişkiyi inceleyen kapitalist firmaların ARGE’lerine göre, tüketicinin bir asli ihtiyaçları vardır bir de zevk/hazla ilgili ihtiyaçları... Asli ihtiyaçları sınırlı, zevk/hazla ilgili ihtiyaçları sınırsızdır. Bunun için tüketimi artırmanın asıl yolu, zevke, hazza hitap etmektir. Bir firma, zevki, hazzı ne kadar kışkırtabilirse o ölçüde ürününü daha çok aldırır, dolayısıyla daha çok kazanır.

Aynı kapitalist ARGE’cilere göre asli zevkperestler var, bir de “gecekondular”da oturan “türedi zevkperestler” ... Lüks bir yaşamı sürdürecek kadar varlıklı asli zevkperestler, kendileri için sürekli yeni zevkler üretirler, “türedi zevkperestler” ise onları taklit ederek tüketimi artırır, böylece büyük firmaların kâr sağlayıcısı birer çalışan hâline gelirler. Kapitalist firma için her iki zevkperest türü de kârı artırmak için dikkate alınmaya değerdir.

Bu korkunç anlayış, reklamları, sinema, dizi ve sair medya unsurlarını aynı anda bir strateji etrafında çalıştırarak toplumu zevkperizme yöneltti.

Sosyalizmin çöküşünden sonra ise boşluğa düşen nice sosyalist, zihin dünyasındaki boşluğu hazza, zevke yönelerek doldurma yoluna gitti. Dünün sokak militanları bir anda meyhanelerin baş adamları hâline geldiler ve üstelik eskiden beri okudukları sürrealist sanat literatürü üzerinden zevkperestliklerini hızla bir felsefi arka plana kavuşturdular, zevpkperizmi “çağdaş yaşam” adı altında idealleştirdiler, zevkperizmi savunmayı eski sosyalist düşünceleri savunmak kadar mühim ve hatta “insani” bir vazife olarak telakki ettiler.

Sosyalizmin çöküşüne kadar, liberal devletler sosyalizmi toplumsal muhalefeti eritecek bir pota olarak kullandılar. İslam dünyasında ise sosyalizm aynı zamanda “çağdaşlaştırıcı” bir unsur olarak da ele alınıyordu. Bunun için sosyalist literatürün önü açılıyor; gençler, sosyalist eserlerle avutuluyordu.

Sosyalizmin çöküşünden sonra, liberal devletlerin elinde kala kala zevkperizm kaldı, bir anda bütün dünya düşünmeye sevk edici eserler yerine zevke, hazza yönelten eserlere yöneldi. Eğitim çalışmaları da bu zevk, haz merkezli anlayışa uyarlandı. Dolayısıyla bugün dünyada zevkperizm konusunda bir tür ittifak oluşmuştur. Eğer Yahudiliğin dünya iktidarından söz edilirse bu iktidarın en çok başarılı olduğu husus, zevkperizmi “evrenselleştirme”sidir. Öyle ki dün kendilerini inançları ile düşünceleri ile ifade eden kesimler, bugün kendisini zevkleri ve beğenileri ile ifade ediyor.

İslam dünyasına gelince;

Haçlı kılıcının Hıristiyanlaştıramadığı, Moğol kılıcının bitiremediği, Marks’ın kitaplarının komünistleştiremediği Müslüman, bugün zevkperizmin elinde inim inim inliyor. Dün öbek öbek üzerimize gelen güçler, bugün ittifak hâlinde üzerimize geliyorlar.

Batıl dinleri, vahşetten aldıkları güçleri, düşünceleri çöktü, şimdi ellerinde kala kala zevkperizm kaldı. Ancak onu da hafife almamak gerekiyor.

Seyyid Kutup, Allah rahmet eylesin henüz 1950’li yıllarda sosyalizm gelip geçicidir, siz asıl liberalizmden korkun, dediğinde ABD propagandası etkisi altındaki zavallı kişiler, onu sosyalizme meyletmekle itham ettiler. Aradan geçen zaman, o zavallıların ne kadar ABD propagandasına maruz kaldıklarının, kedisinin ise ne kadar muvahhidçe bir bağımsızlık içinde düşündüğünü ortaya koydu.

Seyyid, rahmetullahi aleyh, keramet iddiasında değildi, haşa gaybden de haber vermeye çalışıyor değildi. O Müslüman bir sosyologdu ve tabiata hakim ilahi kanunlar gibi toplumsal yaşamda da Sünnetullah’ın işlediğine inanıyordu. Ona bakarak, bugünkü bir toplumsal hareketliliğin yarın nasıl bir sonuç getireceğini tahmin ediyordu. Bugün onun “Müslümanca feraset” olarak da ifade edebileceğimiz Müslümanca toplum bilimciliğinin isabet ettiğini görüyoruz.

Ancak maharet, alimlerin isabet edip etmediğini tespit değildir, maharet, çağı doğru değerlendirip yarını doğru tahmin edecek alimler yetiştirmek ve o alimlere güven duyarak tedbir almaktır.
Mü’mince bir planlama, böyle bir tedbiri bizim için zorunlu kılar.