Korona ya da hayatın bütünlüğü
Kudüs’ü fethetmek, elde bulundurmaktan daha zordu.
Selâhaddîn-i Eyyûbî Hazretleri, Kudüs’ü fethedince İngiliz, Alman, Fransız kralları aynı anda Kudüs’e doğru yol hazırlıklarına başlamışlardı.
Onları Sicilya Kralı, Sûr şehrine sığınan eski Kudüs Haçlıları, Bizans devleti ve Antakya, Trablus Haçlıları da destekliyorlardı.
Selâhaddîn ise onlar karşısında yapayalnız gibiydi. Kader, onu Kudüs fatihliğinden Kudüs savunmasına getirmişti.
Lâkin yıllardır savaşan ordu yorgundu. Ordunun ardında kalan Şam (Dımaşk) Hazine vekili gibi adamların ordunun yokluğunda dünyalık yarışları da ordunun moralini kırıyor olmalı.
Ne var ki Selâhaddîn için Alman, Fransız, İngiliz krallarından daha kırıcı tehdit hastalıklardı.
Hastalık daha birkaç yıl önce ondan yeğeni Ferruh Şah’ı almıştı. Şimdi, Hıttin başta olmak üzere sağa sola savrulan Haçlı cesetleri, gömülmeye fırsat olmayınca etrafa mikrop yapmış, hastalıklar artmıştı.
Yeğeni Takıyuddin Ömer, onun en önemli yardımcılarından biriydi. Tarihin kaydettiği en hızlı süvari komutanları arasında yer alan Takıyuddin Ömer’i Haçlıların kılıçları yenmemiş ama hastalık yenmişti.
Sadece Takıyuddin değil, daha nice emir, hastalıkların elinde esirdi ve hastalık kılıcıyla can vermişti.
Hastalık, İslam ordusunu öylesine zorladı ki emirler Selâhaddîn’e dahi “Sıhhat için buradan uzaklaşmalısınız” diyerek onu cepheden uzaklaştırmak istediler, tabipler de onları desteklediler.
Selâhaddîn’in babası Necmeddîn Eyyûb değerinde olan Fakih İsa el-Hakkârî; cihad çağrısında olumlu cevap veren nadir emirlerden Erbil Emiri Zeyneddin Yusuf da hastalık kılıcıyla can verenlerdendi.
Selâhaddîn hem emirlere hem tabiplere direndi. Ama eli kolu bağlı değil…
Kendisinden önce Nûreddin Zengî Hazretleri, defalarca hastalık kılıcının altında az kalsın can veriyor, Müslümanların umutları az kalsın yarıda kesiliyordu.
Nûreddin, Dımaşk’ta o günün koşullarında belki dünyanın en iyi hastanesini kurdu. “Nûreddin Bimaristânı” denen o yapı hâlâ ayakta…
Selâhaddîn de Mısır’a hakim olur olmaz devasa tıbbi yatırımlar yaptı. Orda İslam’ın cihadı gibi bilimin de ihmal edildiğini görünce ünlü Yahudi hekim İbn Meymun’u bile hizmete aldı ve Müslüman doktor yetiştirmenin yolunu aradı.
Kendisi cephede kalırken ailesinin ve diğer Müslümanların kurduğu vakıflarla İslam tarihinde ilk kez bağımsız tıp fakülteleri kurulmaya başlandı. Daha önce Nûreddin Bîmâristanı’nda olduğu gibi öğrencilerin ders alanları ile hastane bütünleşik iken artık öğrenciler ayrı binalarda ders görüp sadece uygulama için hastaneye geçtiler.
İslam, Haçlı krizini de Moğol krizini de böyle çok yönlü bir mücadele ile aştı.
Şimdi, dünyayı bir yandan şiddetli bir İslam düşmanlığı sarmış, öte yandan Çin’de ortaya çıkan Korona virüsü İslam dünyasına yayılıyor, umre ziyaretleri bile yapılamıyor.
Bundan sonra da uzak dursun inşaallah… Ama Türkiye, Korona virüsü ile bu kadar güçlüce mücadele etmeseydi bugün İdlib’de böyle yüksek bir morala sahip olmakta güçlük çekerdi.
Doğrudan seküler yaklaşımcılar (din karşıtı, dini her tür söylemi dışlayan laikler) ile dolaylı seküler yaklaşımcılar (dindar ve sözde maneviyatçı laikler)’ın bütün tezleri çoktan çürüdü.
Hayat, bir bütündür ve siz, hayatın herhangi bir alanını ihmal ederek ayakta kalamazsınız.