Mevlid ve Müslüman kurumlarına karşı savaş
Bugün Hicri takvime göre, 11 Rebiülevvel’dir. 11 Rebiülevvel’i 12 Rebiülevvel’e bağlayan gece, Hz. Peygamber salallahü aleyhi vesellem’in dünyaya teşrif ettiği gecenin yıl dönümüdür.
Mevlid tebrikleri, Asr-ı Saadet’ten sonra Müslümanların ihtiyaçları üzerine ihdas edilmiştir.
İslam, fetihler ve davetle dünyanın dört bir yanına yayıldı. “Ben Müslümanım” dediği hâlde Hz. Peygamber’i hakkıyla tanımayanların sayısı arttı. Bunun üzerine siyer kitapları yazıldığı gibi, Hz. Peygamber’in doğumu vesilesiyle Mevlid mesnevileri de yazılıp doğum gününde okunmaya başlandı. Ancak bilinen ilk kitlesel Mevlid etkinlikleri, Asr-ı Saadet’in pek çok yönden ihya edildiği Nûreddin Zengî-Selahhâddîn Eyyûbî çağında Musul çevresinde yapıldı.
Etkinliklerin Musul çevresinde yapılması bir tesadüf değildir. Zira Musul, 1109’dan itibaren Haçlılara karşı mücadelenin cephe arkası büyük karargâhı ve strateji merkeziydi.
O gün bugündür; İslam âleminde farklı Mevlid etkinlikleri yapılmaktadır. Çocukluğumuza kadar bizim yöremizin de kendine özgü Mevlid etkinlikleri vardı.
12 Rebiülevvel, asla bayram değildi. Bayramlarda, o günlere özgü ön hazırlıklar yapılır ve yine o günler için yeni giysiler alınıp giyilirdi. Bayram ziyaretler kısa, bayram etkinlikleri ise dünyeviydi hatta gençler için kimi zaman gayri İslami eğlencelere dönüşürdü.
12 Rebiülevvel için ön hazırlık yapılmaz, özel giysiler alınmaz, Mevlid’de asla eğlence olmazdı. Mevlid, her evde Hz. Peygamber’in siyerinin anlatılıp O’na salavat getirildiği gündü. Etkinlikler, yetiştirilemediğinde iki güne yayılırdı.
Bu etkinliğin her evde yapılmasına öylesine önem verilirdi ki kimi zaman ev sahibi o gün ve bir sonraki evde olmadığında evde kuruyemiş ağırlıklı bir sofra kurar, kendisi evinden ayrılıp işine, yoluna gider. Ama birkaç kişiden oluşan bir cemaat onun evine gider, o sofranın başında Mevlid okur, Hz. Peygamber’in hayatını anlatır, O’na salavat getirir, ardından sofradan teberrüken bir iki tane alıp yer ve başka bir eve geçerdi.
Mevlid’in okunması varlıklılar için yoksullara yardım etmek, onları yedirip içirmek için fırsattı. Yoksul haneler için ise yılda bir kez de olsa evlerine cemaatin gelmesi ve evlerinin Hz. Peygamberin siyeriyle, yüksek sesle getirilen salâvatlarla bereketlenmesi anlamına gelirdi. Bu onlar için o kadar onur vericiydi ki anlatmaya kelimeler kifayet etmez.
Camiden, cemaatten uzak Yörükler (Köçerler) bile, bir yolunu bulur, sırf Mevlid için yaylalarına hoca davet ederler, Mevlid sayesinde yılda bir kez de olsa çocuk ve gençlerinin siyer ve vaaz dinlemesini sağlarlardı.
Bayramların asla böyle bir fonksiyonu yoktu. Bayram salt bir ziyaretti, bir buluşma vesilesi ve kimi zaman bir eğlenceydi. Mevlid ise İslamî anlatımı, siyeri, vaazı zengin ve yoksulun hanesine götürürdü. Dolayısıyla Mevlid, ihdas edilme amacına uygun olarak toplumsal ıslahta büyük bir yer edinmişti.
Bugün, onun yeri ne yazık ki bomboş… Yoksul haneleri bir yana zengin malikânelerinde bile bütün hane halkının siyer dinleyip salavat getirdiği böyle bir etkinlik artık yok. Zira, İslam’ı imhanın küresel bir stratejiye dönüştüğü modern dünyada, Müslümanların nitelikli insan güçlerini kaybettikleri yerlerde Müslümanların kurumlarına karşı doğrudan savaş açıldı, o kurumlar bizzat ulusalcı-sosyalist yönetimlerce tahrip edildi. Müslümanların nüfus olarak zinde kaldıkları yerlerde ise Arabistan merkezli bir yapılanma ile bidatlerle mücadele adına Müslümanların kurumlarına karşı dolaylı bir savaş tarzı geliştirildi.
Bizde, doğrudan savaşın bitiremediği kurumları, bu dolaylı savaş bitirdi. Bu dolaylı savaş, “sahih bir İslam” adına, bizi biz yapan kurumlarımızı bir bir tahrip etti. Biz, cephede kazandık, zorbalığa karşı kazandık ama bu sinsi savaşa karşı kaybettik.
Bunun için Müslümanlar, bugün büyük metropollerde aynen kürenin sair metropolleri gibi yapayalnız kaldılar. Öyle haneler var ki bu devasa şehirlerde ev sahibi koca bir ömür sürmüş ama evi için kıble tespiti dahi yapmamıştır. Cemaat bir gün olsun onun kapısına gidememiştir.
Şimdi, hep beraber oturup düşünelim; Müslüman kurumlarına düşmanlık kime yaradı? Bizim yönümüzü nereye çevirdi, bizi kime benzetti ve bizi nasıl sürüden ayrılan koyuna dönüştürdü?