• DOLAR 34.66
  • EURO 36.599
  • ALTIN 2941.379
  • ...

ABD’den Türkiye’nin iç siyasetiyle yakından ilgili iki isim vardır: Graham Fuller ve Henry Barkey. İkisi de Musevi’dir.

Graham Fuller, görevi açık bir CIA şefidir. İzmir doğumlu Barkey ise daha çok akademisyen kimliği ile bilinir.

Fuller, Türkiye’nin daha çok Sağ siyasetiyle ilgilidir ve “ılımlı İslam” projelerinin en önemli teorisyenlerindendir. 15 Temmuz darbesini henüz iki yıl öncesinden haber veren (!) kişidir.

Barkey ise daha çok elit solla ilgilidir; son yıllarda HDP çevreleriyle de ilişkilerini açığa vurmaktan çekinmemektedir.

Bu iki isim, henüz Refah Partisi’nin belediyeleri kazandığı ve özellikle Kürt seçmenin oyunu aldığı süreçte “Türkiye’nin Kürt Sorunu” diye ABD için bir rapor yazdılar. Rapor, tam da 28 Şubat sürecinde kitap olarak yayımlandı.

Rapor, özetle Türkiye’nin siyasi yapısını anlatıyor; Refah Partisi’nin Kürt meselesine ilgisinden duyulan ürküntüyü hissettiriyor. Buna karşılık, güçlü bir çözüm öneriyor:

Kürt meselesini araçsallaştırarak aslında Türkiye’de seküler siyaseti ayakta tutmanın yolunu arayan Fuller ve Barkey, CHP, Cumhuriyetin kuruluş sürecinin iki mağdurundan Alevilerin büyük desteğini kazandı ama Kürtler arasında etkili olamadı. Bundan dolayı amaçlarına ulaşamıyor. Halbuki Cumhuriyetin kurucu aklını temsil eden CHP ile PKK çizgisindeki siyasi partiler arasında zihinsel bir yakınlık vardır. Bu yakınlığın siyasette karşılık bulması, Türkiye’nin geleceği açısından farklı neticelere yol açar, diyorlardı.

Ancak raporda ifade etmeseler de bu buluşma dahi o günlerde bir iktidar getirmiyordu. Bunun için ikili, farklı arayışlara girdiler.

Barkey, sonraki süreçte Türkiye’de ikamet ederek CHP’lileri o noktaya itmek için büyük emek harcadı.  

Fuller ise ABD’ye yerleşmesinde kefili olarak katkıda bulunduğu Fethullah Gülen üzerinde odaklandı. “Ilımlı İslam”ın hem Türkiye hem bütün İslam dünyasında ABD çıkarları için oynayacağı role çalıştı. Bünyesinde pek çok sorun barındıran, uzlaşmaz kesimleriyle bir türlü bütünleşmeyen Solun yerine, Solla ittifak edebilen ve ABD çıkarına da sonuna kadar bağlı, lider bir ulusal Sağ tezini geliştirdi.

Ne var ki hem 15 Temmuz’da bu tez ağır bir darbe aldı hem de ABD’nin mevcut “Medeniyetler Çatışmacıları” İslam dünyasında, ılımlı-radikal farkı olmadan her tür dindar kesimin, iktidarın büyük ortağı olmasına karşılar.

Bunun yanında PKK ve siyasi uzantıları içinde Alevi isimler gittikçe ağırlık kazanıyor. 

Bu durum, Türkiye açısından CHP’ye yeni bir siyaset alanı açıyor. Meral Akşener’in İyi Parti’sinin tutumu da bu alanı genişletiyor. İyi Parti, HDP ile gizli de olsa ittifaka ses çıkarmayarak ABD ve CHP’ye tarihi bir fırsat sunuyor.

Bu fırsat, belediye seçimlerinde Adana ve Mersin gibi HDP oylarının yüzde 10’ların üzerinde olduğu yerlerde CHP’ye iktidar sağladı. Antalya, Ankara gibi illerde dahi ona büyük bir armağan verdi. Bu armağanın CHP içindeki ulusal solu daha da yumuşatacağı ve HDP’li ittifaklara daha da yaklaştıracağı muhakkaktır.

İstanbul Belediyesi’nin son beş yılın katı, ekabir belediyeciliğine karşı, halkçı bir siyasete yönelmesi durumunda aradaki oy farkı daha da kapanacak ve Türkiye, önümüzdeki seçimlerde Sağ kökenli CHP’li bir Cumhurbaşkanı’na teslim edilmeye çalışacaktır.  

Bunun önüne geçmek, Türkiye’nin bağımsızlığına önem veren ve milli değerler üzerinde yol almasını isteyen siyasetçilerin tutumuna bağlıdır. Modern İslamî siyaset, Halid-i Bağdadî Hazretlerinin ihya ettiği "Halkla meşgul olmak mürşidi Haktan ayırmaz. Hak ile baş başa iken de mürşit halktan gafil olmaz" ilkesi ile el-Benna'nın özü devrimci, pratiği ıslahatçı yaklaşımına dayanır.

Bu halkçı ve özü devrimci, pratiği ıslahatçı siyaset yerine halka üstten bakan, katı, affı nadir olan, cezayı alışkanlık edinen bir siyaset, başkalarına kazandırır.