“Batılı, Allah’tan daha mı iyi biliyor?”
Ekonomiden anlamam ama son bir yılda herkes gibi piyasadaki düzensiz fiyat artışlarını görüyorum, bu artışlardan herkes gibi etkileniyoruz.
Geçen seçimde gündemde patates-soğan vardı. Bizim gibi yıllarını Ankara’da geçirmiş aileler, patates-soğanın mutfaktaki yerini gayet iyi bilirler.
Bu seçimde patlıcan fiyatı ani bir çıkış yaptı. Evet, kış ortası ama Türkiye’de artık kış tarımı, fiyatların aşırı farklılaşmasını engelleyecek kadar yaygın…
Sorun kışın gelişinden öte, soğukları fırsat bilen kimi esnafla mı ilgili yoksa birileri sebze hallerine bile müdahale gücünde olduklarını göstermeye mi çalışıyorlar?
Bunları haklı olarak konuşuyoruz.
Bunun yanında kimimiz hükümeti eleştiriyoruz, tarımı ihmal ettiğini, yerel tüketim ve ihracat arasındaki ilişkiyi iyi ayarlayamadığını söylüyoruz.
Bütün bunları konuşurken liberal/serbest ekonomiden, büyük marketlerin sömürüsünden, küçük esnafın iflasından, sıradan tüketicinin geçim derdinden söz ediyoruz.
Konuyu daha derin düşünenlerimiz, tarım politikasının yanında eğitim sistemine de dikkat çekiyorlar. Yeteneğine bakılmadan, yeteneğine göre yönlendirilmeden herkesin üniversite mezunu yapıldığı bir eğitim sistemi… Tarımda çalışacak insan gücü bırakmadı, diyorlar.
Bunların her biri ile ilgili her birimizin haklı gerekçeleri var.
Ama,
İnsanla doğrudan ilgili bütün bu gerçekleri konuşurken acaba vahiy ne diyor, İslam’ın bu konuda bir sözü, Müslümanların bir tecrübesi var mı, diye sormuyoruz?
Hani, insanın sırrını vahiysiz çözmeye çalışan, çözmeye çalıştıkça bunalıma giren ve bizi de bunaltan seküler fen bilimciler gibi…
Ya da Batı sosyolojisinin tespitlerini tartışmasız, düşünmesiz bize uyarlamaya çalışan ve uyarladıkça bir çuval inciri berbat eden sosyolog bozuntuları gibi…
Bilindiği üzere, kapitalist/liberal ekonomi, Batı’nın çıkarları ile tecrübelerini bağdaştırarak vardığı bir sistemdir. Batı, o sistemi bütün dünyaya dayatarak dünyayı tekeline alıyor.
Peki Müslümanların ekonomi ile ilgili bir kuramı yok mudur?
Vardır elbette. Üstelik vahiy kaynaklı bu kuram, sadece faizin yasaklanmasından ibaret de değildir.
Ya Müslümanların o kuram doğrultusunda yüzyıllara yayılmış tecrübesi…
Müslümanlar, Batı gibi bütün dünyaya hükmedememişse de Batı’dan daha uzun bir yönetim tecrübesine sahipler.
Üstelik, o daha uzun sürede gerek İslam dünyasından alimlerin gerek İslam karşıtı araştırmacıların tespitiyle Batı’dan daha adil ve daha mutlu bir dünya inşa etmeyi de başarmışlar.
Bu durumda biz, neye dayanarak bunca ekonomik soruna karşı İslam, kuram olarak ne öngörüyor? Müslümanlar, o kuramı nasıl uygulamışlar? Sorularını sormaktan bile çekiniyoruz. Kraldan daha fazla kralcı, sekülerciden daha seküler kesiliyoruz.
Bunca sekülerleşmenin inancımız bir yana çıkarımıza uygun olduğunu neye dayanarak söylüyoruz?
Hadi “Batılı, Allah’tan daha mı iyi biliyor?” sorusunu sormayalım. Ama bütün dünya karşılaştığı sorunları çözmek için kendilerinin kadim sorun çözme usullerine bakarken biz neden kendi kadim sorun çözme usulümüzden bu kadar korkar olduk?
Elimizi vicdanımıza koyalım. Bizim, İslam’dan bir şikâyetimiz var mıydı? Yoksa Batı’nın dayatmasıyla mı İslam’ın sorunları çözüm usulünü terk ettik?
Ve Batı’nın dayatacağı hep kendi çıkarı olmadı mı? Öyleyse biz, neden kendi çıkarımıza ve dolayısıyla kendi tecrübemize dönmeyi düşünmüyoruz?
Kendimizle ilgili bu kadar korkakça, çekincence davranmak, bizi hep dünyanın gerisinde bırakmaz mı?