Adalet için çaba göstermek
Hâkim toplumlar zaman içinde kendilerini yenilemezlerse bazı gerçeklikleri kaçırırlar. Ne yazık ki Müslümanlar da zaman içinde sosyal bilimlerin gücünü ve bu çerçevede algı yönetiminin etkisini değerlendirmeleri dışında tuttular. Bu yönde uğradıkları saldırılara karşı koyamadılar.
Miladî 19. yüzyıldan bu yana Müslümanların teknoloji ve maddi gelişmeye karşı oldukları algısı oluşturuldu. Söz konusu algıyı oluşturanlar, söylediklerinin külliyen yalan olduğunu biliyorlardı.
Türkiye`de modernizmin tarihini modernistlerden yana yazan bizzat Niyazi Berkes, ilmiyye sınıfının teknoloji alanındaki gelişmelere karşı olduğu iddiasının yersiz olduğunu “Türkiye`de Çağdaşlaşma” adlı kitabında, sayfalar dolusu metinlerle yazmış, örneklerle gözler önüne sermiştir.
Buna rağmen, İslamî kesimler neredeyse yüzyılı bu iddiaya karşı koymakla geçirdiler. Merhum Mehmet Zahid Kotku Hazretlerinin Gümüş Motor girişimi ve Erbakan Hoca`nın Ağır Sanayi Hamlesi`nden bugüne kadar yapılanlar, salt bir maddi gelişme gayreti değildir, aynı zamanda o iddiaya karşı koyma gayretinin bir parçasıdır.
Bu gayret, günümüzde büyük başarılarla amacına ulaştı. O algı kırıldı. Şimdi yeni bir algı yönetimiyle karşı karşıyayız:
Dünya yönetimini Müslümanlara kaptırmak bir yana, Müslümanlarla binde bir oranında bile olsa paylaşmak istemeyen güçler, Müslümanların ne olursa olsun adil olamayacağı algısı oluşturuyorlar.
Bugüne kadar İslamî kesimler içinde sayılmayan kimi kapitalistlerin ve kimi hüküm sahiplerinin uygulamalarını buna kanıt gösteriyorlar. Buna sanki İslam Arap Yarımadası`nın tapulu malı imiş gibi İngiliz zihniyetine kapılmış kimi emir ve tüccarların işçilere yönelik vicdansızca uygulamalarını da ekliyorlar.
Algıyı oluşturanların İslam ve Müslüman düşmanı olduğu açık olunca bu gayretin başarısı bugüne kadar sınırlı kaldı.
Ama bir de bütün İslamcılıkları, üniversite yıllarında İslamî kesimlerin çayını, çorbasını içip birkaç kitap okumaktan ibaret olanlar var. Bunların yazıp çizdikleri bu algı yönetimine güç katıyor.
Yarı Rus yarı Fransız sosyalizmi müktesebatıyla yetişen ama yaşam tarzları dört dörtlük bir kapitalist olan bu tipler, gerçekleri bile bile çarpıtıyorlar.
Bunlar, eleştirdikleri yapıların, kişilerin İslamî kesimlerle ilişkisinin olmadığını, onların basbayağı kapitalist olduğunu bile bile, vicdanlarını bozarak, uluslar arası sistemin uzantılarından kabul görme hevesiyle eleştirilerini düzüyorlar. “Kabul görme” çıkarı uğruna İslam`ı itibarsızlaştırma projesinin bir parçası oluyorlar.
Bu tuzu kuru, eğlencesi bol, paraları haram tiplere “Yapmayın!” dediğinizde de “Ama Müslümanlar da kendilerini düzeltsinler!” diye ukalaca cevaplar veriyorlar.
Kendilerine göre, Müslümanlar, etnik sorunlara asla çözüm bulamaz, sınıflar arası farkları kapatamaz, rüşvete, yolsuzluğa, israfa son veremez. Bu yüzden çare nihayetinde Batı kıtasına sığınmak ve son hızla o yönde yol almaktır.
Belli ki uluslar arası sistem güçlü kaldıkça bu tipler, ona hizmet etmeye devam edecekler ve böyle zamanlarda ihlâs sahiplerinden başka kimsenin İslam`a hayrı dokunmayacaktır.
Müslümanlar, teknolojiye karşı olduklarına dair algıyı kırmak için harcadıkları çaba kadar bu son algı yönetimi çabasına da karşı koymak zorundadırlar.
Toplumun zihninde bu yönde istifhamlar oluşmuşsa topluma hakaret etmek veya aralarından birilerini suçlayıp kötü niyetlilerin değirmenine su taşımak yerine o istifhamı ortadan kaldıracak bir çaba göstermek durumundadırlar.
Aksi hâlde meydan Soros`lara ve onların destekçisi, özellikle “Eski İslamcı” diye etiketlenmiş, yazar/çizer, bozuk tiplere kalmaya devam edecektir.