• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Hafta içindeki haberlere göre ABD, PKK liderlerinin yakalanması için başlarına ödül koydu ama aynı anda YPG`yi terör örgütü olarak tanımadığını ilan etti.

ABD, İran`a karşı yeni bir ambargo başlattı.

Evanjelizmin israil`de yaşayan en önemli yazar ve sözcülerinden Joel C. Rosenberg ve yine israil`de önemli bir siyonist grubun (Friends of Zion Museum) kurucusu Mike Evans, Suudi Prensi Bin Selman`la görüştüler. Ki Rosenberg, aynı zamanda Trump`a yakın isimlerden biri olarak biliniyor.

Anlık bir izahla, ABD`nin yeni siyasetinde Türkiye`ye karşı temkinli ve birkaç yüzlü bir siyaset güttüğünü; İran`a karşı savaş açtığını, Suudi Arabistan`ı ise müttefik edindiğini söyleyebiliriz.

Aynı anlık yaklaşımla konu için farklı ve sözde derin görünen arka plan yorumları da yapabiliriz.  Ama bir de üç beş yıl öncesine bakalım: ABD, İran`ın Irak, Suriye ve Yemen`deki faaliyetlerine açık kapı bırakıyordu. Türkiye`nin en önemli müttefiki gibi görünmeye çalışıyordu. Suudi Arabistan`ın Irak, Yemen ve Suriye`deki faaliyetlerini sınırlandırıyordu.

Tablo ancak bu şekilde bir bütün olarak değerlendirildiğinde gerçeklik anlaşılabiliyor:

ABD, İslam dünyasında kimsenin dostu değildir. Hele Evanjelizmin ABD`nin artık Demokrat ve Cumhuriyetçi farkı olmadan bütün tarafları üzerinde etkili olduğu bu süreçte ABD için, kendisine Müslüman diyen hiç kimseyle dostluğu söz konusu değildir.  

ABD, İslam dünyasını medeniyet ayrımı ile ele alıyor. Müslümanlar, kendilerine parçalı baksalar da kendilerini birbirlerinden farklı göstermek için pahalı çabalar içine girseler de ABD, İslam dünyasına bu medeniyet ayrımı içinde bütünsel yaklaşıyor.

Ve nihayetinde İslam dünyası bütününü fiilen istila edecek, tamamen tarih sahnesinden çıkaracak bir strateji yürütüyor. Bu temel stratejide ulusal sınırlar, etnik farklar dikkate alınmadığı gibi mezhepler de dikkate alınmıyor.

Dolayısıyla ABD`nin zaman zaman herhangi bir etnik yapıya, mezhep mensuplarına dostluğu ve düşmanlığı, onları bu coğrafyanın hâkimi yapacağı anlamına gelmiyor.

Hatırlarsanız, birkaç yıl öncesine kadar bu coğrafyada bir Sünnî Hilali- Şiî kuşağı konuşuluyordu. Nerede Sünnî Hilal, hani Şiî kuşak? Bu sahada yapılan ithamlara, bunlar üzerine yapılan arka plan yorumlarına ne oldu?

ABD`nin stratejisini gerçekleştirmek için birbirleriyle çatıştırma, birbirine karşı kollama taktiklerini strateji zannedersek işte böyle ferasetimize duyduğumuz güven berbat olur, ferasetimize güvenimizi kaybedersek onların planladığı bir geleceğe mahkûm oluruz.

ABD, bugün İran ambargosuyla, YPG desteğiyle, Suudi kollamasıyla aynı taktikleri sürdürüyor ve bütün bu taktiklerin nihayetinde büyük stratejiyi gerçekleştirmesini, İslam âlemini tüketmesini umuyor.

Hıristiyanlık, Peygamberinin çarmıha gerilmiş olmasıyla Hz. İsa`nın sevgi temasına rağmen, mensupları açısından özünde bir kin barındırıyor. Geçmişte Yahudilere yönelen bu kadim Hıristiyan kini, Yahudilerin akıllara ziyan bir mühendisliğiyle cedid Evanjelizm üzerinden Müslümanlara yönelmiş durumda. 

Ancak ABD`nin de Yahudilerin de bir gözden kaçırdıkları vardır: O kadim Hıristiyan kini, bir avuç Yahudiyi tüketmedi, aksine gün geldi Hıristiyanlar, Yahudileri kendi efendileri olarak buldular.

Bundan Müslümanların da alacağı büyük ders vardır: Bir avuç Yahudiyi akıl almaz Hıristiyan kinine karşı koruyan ve nihayetinde onları dünyanın efendisi yapan; Yahudilerin ölülerini birbirlerinin mezarlıklarına gömmeyecek kadar derin olan inanç çatışmalarına rağmen birlikte hareket etmeleri, asgari müştereklerde birliklerini korumalarıdır.  

Öyleyse büyük oyuna karşı bir büyük buluşmaya ihtiyacımız vardır.