Suudi-ABD neyin peşinde?
Suudi Arabistan, var olduğu günden bu yana İslam dünyası için sorun kaynağı oldu. Son dönemde ise daha çok iç sorunları ile boğuşuyor ve bu iç sorunu İslam dünyası için yeni sorunlara yol açıyor.
Kraliyet, bugüne kadar Abdülaziz`in oğullarındaydı; Selman`dan sonra zorunlu olarak Abdülaziz`in torunlarına geçecekti.
Suudi, Selman`ın günlerine kadar bu geçiş sürecini uzlaşma içinde ve başarıyla yönetiyor göründü. Ancak Selman, aile içinde üzerinde uzlaşılan süreci kendi soyundan yana değiştirdi; oğlu Muhammed b. Selman`ı veliaht ilan etti. Böylece İbn Suud Hanedanı`nı İbn Selman Hanedanı`na dönüştürdü.
Selman`ın ABD`ye bağımlılıktan yana büyük ödünler vererek elde ettiği bu kazanım, Suudi Arabistan`da büyük bir iç mücadele başlattı. Bu yüzden hâlen İbn Suud ailesinin önde gelen isimleri dâhil Suudi Arabistan`ın pek çok önemli ismi tutukludur.
Bu mücadele Suudi Arabistan tarihinde ilk kez dışarıda da büyük bir muhalefet oluşturdu, bir tür Suudi Diasporası meydana getirdi. Daha önce yarı Suudi`de yarı dışarıda yaşayan pek çok isim de bir daha Suudi`ye giremedi. Cemal Kaşıkçı da o isimlerden biriydi.
Öte yandan Suudi Arabistan iktidarı da muhalefeti de ABD`den bağımsız değildir. Her iki kesimin de ABD`de uzantıları vardır. Selman, Trump`la sıkı bir bağ içindedir. Muhalefet ise tabii olarak Trump karşıtıdır. Nitekim kayıp gazeteci Kaşıkçı da Trump`ın baş muhalifi Washington Post`un yazarıdır.
Olayların bugüne kadarki akışından anlaşıldığı kadarıyla S. Arabistan yönetimi, böyle etkili bir gazetede yazan ve bu yazarlığından bağımsız olarak da güçlü bir muhalifi kendisi için tehdit gördü, ona karşı harekete geçti.
Kaşıkçı`nın İstanbul`daki S. Arabistan konsolosluğunda kaybolmuş olması ise vakayı başka bir boyuta, ABD`nin amaçlarına götürüyor.
ABD, İslam dünyasında hep geleneksel İngiliz siyasetini yürüttü. O siyaset ise daima İslam dünyasını inançta, fikirde, siyasette, ekonomide, özetle bütün alanlarda olabildiğince parçalı ve çatışmalı tutmak üzerine kuruludur.
İslam dünyası, bu siyasetle tarihinin büyük bölünmüşlük devrelerinden birini yaşıyor ve hatta ilk kez bir dış güç eliyle bölünmüşlük içinde bulunuyor.
İslam dünyası içinde bulunduğu hâlde bile ABD`nin bazı kararlarına karşı koyunca ABD, mevcut bölünmüşlüğü yetersiz görüyor. Bunun için bir yandan mevcut iri ülkeleri kendi aralarında çatıştırmayı, diğer yandan o ülkeleri bu çatışma ortamında kendi içinde zayıf düşürmeyi ve bölmeyi planlıyor.
Bugüne kadar fiili bir savaşa dönüşmeyen İran-Suudi Arabistan soğuk savaşı, hep bu yönde yol aldı.
Türkiye ile Suudi Arabistan arasında ise genellikle ölçülü bir ilişki bulundu. Kral Selman da Trump öncesinde bu ilişkiyi daha güçlü bir dostluğa dönüştürme niyetinde göründü. Ama belli ki İbn Suudi Hanedanı, İbn Selman Hanedanı`na dönüşürken Selman, Türkiye ile ilişkiler konusunda da ABD`ye sözler vermiş. Bunun için oğlu Muhammed bin Selman`ın veliaht olduğu günden bu yana Türkiye ile ilişkileri geriyor, ABD`ye bu yönde yardımcı oluyor.
Kaşıkçı vakası da aynı doğrultuda Türkiye ile Suudi Arabistan arasında yeni bir fay hattı oluşturacak şekilde kullanılacaktır. Böylece İslam dünyasında bu iki güç arasında soğuk savaş ortamı oluşturulmaya, neticede her iki güç de zayıflatılmaya ve ABD ile çalışmaya mahkûm edilmeye çalışılacaktır.
Soruna bir de buradan bakmakta yarar vardır.