• DOLAR 34.65
  • EURO 36.61
  • ALTIN 2937.545
  • ...

Uluslar arası güçlerin İslam dünyası ile ilgili temel bir kriteri vardır. Söz konusu güçler için İslam dünyasında esas olan, bir ülkenin bağımlılığı kabul etmesidir. Bundan sonrası teferruattır.

İslam dünyasının da uluslar arası güçlerle ilişkide bir temel kriteri olmalıdır. Her İslam ülkesi söz konusu güçler karşısında her şeyden önce bağımsızlaşmayı ve bağımsızlığını korumayı hedeflemelidir. Bundan ötesi teferruattır.

Bu konuda umutsuzluğa kapılmak için hiçbir bir neden yoktur.

İslam dünyası zorluklar yaşıyor. Özellikle Arap İslam dünyası rencide edici bir süreç yaşıyor. Bunun İslam dünyasının kendi içinden de kaynaklanan yönleri vardır.

ABD Başkanı Trump`ın geçen hafta Suudi Kralı Selman`la ilişkisiyle ilgili olarak söylediği şu cümleler, durumu çok yönlü izah ediyor.

Demiş ki Trump,

“Selman`ı severim ama ona dedim ki, ‘Bak Kral seni koruyoruz. Biz olmasak orada (iktidarda) iki hafta bile duramazsın. Ordun için ödeme yapmalısın!”

Trump, kime karşı kimi koruyor? Üzerinde çok düşünülmesi gerekir. Her tür önyargıdan, taassuptan, şeytani tarafgirlikten uzak bir şekilde düşünmek gerekir.

Cizre Beyi ve yeğeni ile ilgili anlatılan meşhur bir söz vardır. Cizre Beyi, yeğenlerim bana karşı isyan etmeselerdi durumum farklı olurdu demiş, bunun üzerine Bey iyi olsaydı yeğeni ona karşı isyan etmezdi, demişler.

İslam dünyası ne yazık ki Suudi`nin iki baş aktöründen biri olduğu bir handikap yaşıyor. Ama onlara rağmen bağımsızlık yönünde direniyor.

Türkiye direniyor, Pakistan direniyor, Cezayir direniyor, Malezya direniyor… Direniş artık bir ülkeye has değil. Şükürler olsun Bernard Lewis`in devreye koyduğu proje aşılıyor. Lewis`in başımıza geçirerek bizi çatıştırmak istedikleri güçler yıpranıyor, İslam dünyası özünü hatırlayıp ayağa kalkıyor.

Bu dirilişin ve aslî ifademizle ihyanın büyüklüğü uluslar arası güçleri ürkütüyor, kötü rüyalara sürüklüyor.

Bunun için yeni bir arayış içindeler.

Aradıkları dirilişin kaynağıdır ve orada hep İslam`ı görüyorlar.

İslam, az buçuk ayakta kaldığı yerde bağımsızlığı besliyor.

Geçmişin sömürge ülkelerinin tarihine bakın. Bir ülkede küçük bir Müslüman azınlığın dahi varlığı orada bağımsızlık kıvılcımının yanmasına yetmiştir.

Bunun için eski sömürge ülkelerinin çoğunda Müslümanlar nüfuslarıyla orantılı olmayacak kadar devlette pay sahibiler.

O ülkelerin uluslar arası güçlerden tamamen kopmaması için alınan önlem ise, Müslümanların dinlerinden uzaklaştırılarak milliyetçilik, sosyalizm ve bugün için nefisperest liberalizm üzerinden Hıristiyanlara ya da putperestlere benzetilmesidir.

Uluslar arası sistem bu konuda başarısız oldukça öfkeleniyor ve İslam dünyasını daha fazla nefisperestliğe sürüklemek için efor harcıyor.

İslam dünyası, bu Haçlı Seferlerindeki kararlılığa benzeyen efora rağmen dirilişini, ihyasını sürdürüyor. Önüne konan bütün engelleri zaman zaman tavizler verse de bir şekilde aşıyor.