• DOLAR 34.679
  • EURO 36.905
  • ALTIN 2937.17
  • ...

24 Haziran seçimleri, Türkiye siyasetini bilenlerin hemen hemen tahmin ettikleri şekilde sonuçlandı. 2023`te yüz yaşını dolduracak olan Türkiye Cumhuriyeti, 24 Haziran`da “sınırlı kurucu dönem” olarak da adlandırılabilecek bir döneme girdi.

Ama esası ilgilendiren düzenleme süreci, eskinin üzerine ve sınırlı olunca malum olduğu üzere “yeniden kurulma dönemi” değil,  “yenilenme dönemi” olarak değerlendirilir.

Türkiye, büyük bir yenilenmeyi dindar kesimin aleyhine 1960`ta yaşadı. 1960 Darbesi sonrası o süreç, uluslar arası güçler tarafından desteklendi.

Türkiye, 1960`tan sonra büyük bir yenilenmeyi ise 12 Eylül`den sonra Turgut Özal`la denedi. “1991 Sürecine Dönüş mü?” başlıklı analizimizde anlatıldığı üzere o süreç 1991 seçimlerindeki sonuçlarla akamete uğradı. Turgut Özal`ın Fransız siyasetine özenerek “II. Cumhuriyet” adını verdiği o yenilenme süreci, altı yıl sonra 28 Şubat`la eski kotlara dönüşle sonuçlandı.  

15 Temmuz Darbe Girişimi`nde bulunanlar, nihai hedeflerine ulaşamadılar. Ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın önüne koyduğu “yeni sayfa”ya dilediği resmi, dilediği şekilde çizmesini de engellediler. Tekli iktidarı görülebilir bir koalisyona dönüştürdüler.

24 Haziran, bu koalisyona resmi bir mahiyet kazandırdı. 24 Haziran`da 1991`de olduğu gibi Meclis renklendirildi, Kürtler adına siyaset yapma iddiasındaki sosyalist parti CHP`nin eliyle Meclis`e taşındı, Meclis`teki Türk milliyetçisi siyaset ise muhafazakâr oylarla güçlendirildi.

Bu sürecin 1990 sürecinden farkı, yönetim biçiminin değişmiş olması, devletin nihayetinde adı “Cumhurbaşkanı” da olsa “Devlet Başkanı” tarafından yönetilmesidir.

Bu süreçte Meclis`teki renkliliğin güçlü bir temsile de çatışma zeminine de dönüşmesi mümkündür. 1991`den sonra Süleyman Demirel`in dirayetsizliği ile çatışmaya dönüşmüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunu güçlü bir temsil olarak tutmak için uğraşacaktır. Meclis`in eskisi kadar güçlü olmaması ise onun işini kolaylaştıracaktır.

Yenilenme dönemleri, bir tür tohum dönemlerdir. Bu dönemlerdeki küçük icraatlar, geleceğe olumlu veya olumsuz anlamda büyük farklılıklar olarak yansıyabilir.

1960 darbesinden sonra sağ siyaseti oylarıyla besleyen dindar yörelerin dönüştürülmesi yönünde atılan adımlar, sonraki dönemde İzmir ve Diyarbakır`da sağ siyasetin İzmir açısından Burhan Özfatura (1984-1989), Diyarbakır açısından Ahmet Bilgin (1994-1999) dönemi dışında tükenişiyle sonuçlandı. CHP`nin Menderes dönemi boyunca tek milletvekili çıkarmadığı her iki ildeki solcu damar, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından planlı bir şekilde desteklenerek bu iller solculuğun verimsizliğine terk edildi. Sonraki dönemde dindar kesimlerin her iki ildeki çalışmaları da hiçbir zaman sadra şifa sonuçlar getirmedi. Diyarbakır, kendisine giydirilen sosyalist gömleği gün geçtikçe zorluyor ama İzmir, sosyal demokrat gömleği çıkarmama konusunda ısrarcı görünüyor hatta son seçimlerde olduğu gibi elini Diyarbakır`a da uzatarak onu da yanında tutmaya çalışıyor.  

24 Haziran`dan sonra nasıl bir toplum tasarısıyla hareket edilecek? Muhafazakâr ailelerin çocuklarında da görülmeye başlanan lümpenleşmeye karşı eski Kültür Bakanlığı`nın imkânları kullanılacak mı?
Daha açık bir ifadeyle bugüne kadar Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet üzerinden sürdürülen klasik faaliyetlere Kültür Bakanlığı`nın desteği gelecek mi?  

Biz, yeni dönemde bize ait güçlü bir tiyatro, güçlü bir müzik sektörü, güçlü bir sinema-dizi sektörü görebilecek miyiz?

Yoksa Cumhurbaşkanı, gemiyi gençlik açısından sağa doğru zorlarken tiyatro, müzik, sinema, dizi sektörü gemiyi sola doğru çekmeye devam mı edecek?

“Yeni Sayfa”nın kimin tarafından doldurulduğuna buradan da bakarak karar vermekte yarar var.