Suriye`de ne olacak?
ABD ile Rusya`nın kendi topraklarında değil, Müslümanların Şam toprakları üzerindeki hesaplaşmaları gittikçe kızışıyor.
Herkes, “Ne olacak?” diye nefesini tutmuş olacakları merak ediyor.
Vakanın bir yanı ABD`nin dünyanın tek gücü olma hırsıyla ilgili olarak Rusya ile hesaplaşmaya bakıyor.
Bu konuda yazılıp çizilenlerden ABD`de iki görüşün önce çıktığı biliniyor: ABD`nin dünya hâkimiyetine kesin olarak ulaştığını ve Rusya`nın bu doğrultuda itaat altına alınmasını öne süren neo-liberal cephe ABD`yi bir tutuma zorluyor. Dünyada çatışmanın devam ettiğini, Rusya`nın bu çatışmada müttefik edinilmesi gerektiğini öne süren ve Trump`la temsil edilen diğer cephe ise ABD`yi farklı bir tutuma zorluyor.
İkinci cephenin bütün zorlamalarına rağmen Rusya`nın itaat altına alınması gerektiğini öne sürenlerin tutumu günden güne ağırlık kazanıyor. Bugünden sonra bunun neticesini Rusya`nın itaati kabul edip etmeyeceği belirleyecektir. Bu durum, henüz tamamen belirsizdir.
Vakanın diğer yanı, Beşar Esed`in liderliğindeki BAAS rejiminin geleceğine bakıyor. ABD ve Rusya, seküler bir alternatifi bulunmadığı sürece BAAS rejiminin Suriye`de varlığını sürdürmesi konusunda ilk günden bu yana mutabıklar.
Nitekim dün ABD Savunma Bakanlığı Pentagon`dan duyulan haberler de ABD`nin Trump`ın aksi yöndeki açıklamalarına rağmen BAAS rejiminin şu aşamada devrilmesinden yana olmadığı yönündeydi.
ABD, Esed`in devrilmesine razı olsa bile Suriye`nin başkenti veya herhangi bir kesitinde Nusayrî bir emirliğin varlığını koruması yönünde ısrarcı olacaktır.
Dolayısıyla bu krizde beklenen ABD`nin Suriye sahasında Rusya, Türkiye ve İran`a karşı daha fazla üstünlük elde etmek için Esed`in hedeflerine yönelik sınırlı saldırılar yapmasıdır. Bu saldırılar, hiçbir şekilde Esed`in “ABD`nin istemediği biri” olmasıyla değil, ABD`nin Suriye`de daha fazla pay sahibi olmak istemesiyle açıklanabilir.
Vakanın asıl yönünü ise ABD`nin diğer küresel güçlerle birlikte Arap-İslam âlemi ve hatta bütün İslam âlemi ile ilgili stratejisiyle ilgilidir.
ABD, İslam dünyasında, Trump`ın şu an için hâkim toplumlarla çalışma eğilimine rağmen, hiçbir şekilde “iri bir devlet” istemiyor.
İslam alemi için istenen, dünyanın karar mekanizmasında söz sahibi olmayan “şehir devletçikleri”dir.
Irak, Suriye, Filistin ve Yemen`de bunun zemini hazırlanmış durumda. Bundan sonra yapılmaya çalışılacak olan buralarda “yerel iktidarlar” inşa etmektir.
Bununla birlikte yapılmaya çalışılacak olan, kimi yerlerde bu “yerel iktidarlar” arasında “çekişmeli gevşek bağlar” oluşturarak bu yerel güçleri Haçlı Seferleri öncesi Suriye`sinde olduğu gibi emperyalist projeleri engelleyemeyecek bir pozisyonda tutmaktır.
Bu projelerin karşısında İslam dünyası bir ceset gibi mi duracak? Yoksa “Bana dokunamazsınız!” diye ayağa mı kalkacak?
Hakikat şu ki İslam dünyası ayağa kalkıyor. Ama ihtilafla güçsüz olmuş, bundan dolayı her ayağa kalktığında düşman darbeleriyle tekrar çökertilebiliyor.
Umut: Müslümanların ihtilafı geride bırakmaları, İslam düşmanlarının ise kendi sahalarında birbirleriyle “keyifle izlenecek” bir çatışmaya girmeleridir. ABD`nin sınırları zorlayan tutumları buna yol açarsa dünya “Elveda Batı!” diyecektir.