• DOLAR 34.702
  • EURO 36.709
  • ALTIN 2967.581
  • ...

BDP`nin din ile ilgili görüşü malum. BDP`nin temsil ettiği yapının gençlik kolları, belediyelere ait Halk Evlerinde “Din afyondur” klasik sol söylemini gençlerin beynine kazımaya devam ederken orta yaşa seslenen kesimi için din, ancak BDP`nin temsil ettiği yapının çıkarlarına hizmet ederse konuşulabilir bir konudur. Onlara göre din, hiç olmasaydı daha iyi olurdu ama madem var, bari “partiye” hizmet etsin.

Bünyesinde pek çok salih insanı barındırsa da Diyanet`in kuruluş amacı da dinin sisteme hizmet ettirilmesidir.

Farklı dönemlerde, Diyanet`in kuruluş amacını paylaşmayan, İslam`a hizmet etmeyi ana gaye edinen kişiler sayesinde Diyanet kadrolarında takva ehli pek çok insan yer aldı ve yer almaya da devam ediyor. Ama Diyanet, kurum olarak personel alımında önce “bağlılık” sonra “sorunsuzluk” diyor, devlete sadakatle hizmet etmeyi gaye ediniyor,  “takva”yı bir kriter olarak dikkate almıyor.

Hatta Diyanet, tarihi boyunca malum devlet kurumlarının tavsiyeleri üzerine “takva”yı bir tehdit unsuru olarak gördü, “akide bozukluğu” olarak değerlendirdi ve salih amel sahibi personellerini meslekten sorgusuz sualsiz sürgün etti, ihraç etti. Bu adaletsiz tutumdaki yarışta Yüksek Askeri Şura`yı “iftiharla” geçti.

Toplumun dindarlığını “istenen” düzeyin üzerine çıkardığı düşünülen hatipler ve vaizler, susturuldu, kenar yerlere atıldı. Parlak ama pratikte bir değeri olmayan sözler söyleyen hatip ve vaizler, merkezi camilere alındı. Onların “özel günlerde” gönül rahatlığıyla dua edebilecek kadar “bağlı” veya en azından “sorunsuz” olmalarına ihtimam gösterildi.

İmam Hatip alımında “ses” gibi kriterler, bazen ana kriter oldu. Bölgede “başı açık imam” bile toplumda bir güven sorunu oluştururken kot pantolonlu, bıyıksız, saçı şu veya bu artisti andıracak şekilde taranmış, minberde ağır durmayan, nihayetinde müftülüklerde masa başında çalıştırılabilecek “din görevlileri” türedi.

Bunun amacının dine hizmet mi yoksa 1920`li yıllarda belirlenen “dinin toplum üzerindeki etkisini en aza indirme hatta yok etme” amacına hizmet mi olduğu ortada.

Ama Bölgenin bu Türkiye geneli durumu aşan bir sorunu daha var: Nice İmam Hatip mezunu başvuru sürecinde, kanun ötesi bir tecessüsle yapılan güvenlik soruşturmalarıyla sınavlarda elenirken müftülerin, kendi memleketlerinden yöreye genç imam adayı taşıma merakı.

İmam Hatiplik gibi güzide bir hizmet, ne yazık ki, Türkiye genelinde pek çok kişi tarafından memurluğa geçiş için bir atlama tahtası olarak görülüyor. Bölgedeki durum, daha da farklı. Bölge, müftülerin yakınlarının önce İmam Hatip yapılması, ardından bir devlet kurumuna kaydırılması için atlama tahtası haline getirilmiş.

Amaç, Allah`ın dinine hizmet olunca ayrıntıların değeri yok. Her Müslüman, dünyanın her yerinde bir şekilde vazifesini yapabilir. Ama, amaç dünya olunca her ayrıntı sorun oluyor:

1. Bu gençler, cami cemaatiyle sağlıklı bir iletişim kuramıyor.

2. Bir kısmı, camilerin kadrosunda göründüğü hâlde “güvenlik” problemi ve cami cemaatinin itirazı gerekçe gösterilerek müftülüklerde çalıştırılıyor.

3. Müftülerin güvenlik konusundaki büyük müsamahasına “tek ezan”ın sağladığı geniş imkan da eklenince bu gençlerin çoğu, yatsı ve sabah namazlarına gelmiyor.

4. Evlenme, askerlik, anne-baba özlemi, müftü hemşehrisi olmanın sağladığı uzun izin imkanı, onların camide bir istikrar bulmalarına bir türlü müsaade etmiyor.

5. Eş durumundan veya anne-baba mağduriyetinden tayin yapabilenler bir yıl dahi durmadan görev yerini terk ediyor; camiye bir daha atama yapılması için müftülerin memleketten hemşehri bulmaları gerekiyor.

Neticede dinin devlete hizmet ettirilemediği bölgede din hizmeti camilerde “istendiği kadar” aksamış ve engellenmiş oluyor. Bu kısır döngü, kimi duyarlı müftülerin şiddetle karşı koymalarına rağmen her iktidar döneminde bir aşağı bir yukarı devam ediyor.

Hafta boyunca kapalı duran, sadece cuma günleri toz toprak içinde karıncalarla haşir neşir kılınacak bir cuma namazı için açılan nice cami var.

Geçen hafta cuma namazını böyle bir camide kıldım. Caminin hâlini görünce ağlamak geliyordu insanın içinden. "Hani yazın hutbe okuyan genç imam diye sordum." “Delikanlı, bir süre çalıştı. Sonra tayinini memleketine aldırdı ” dediler.