• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bir önceki yazımızda çağdaş ekonomik krizleri anlamaya çalıştık. Bugünkü yazımızda ise her yerde yasak edilmiş İslam ekonomik sistemine geçişin nasıl olacağı konularını ve Müslüman topluluklar istediklerinde nasıl İslam iktisadına geçebileceklerini anlamaya çalışacağız. Bu konuya geçmeden önce İslam iktisadının kendine has bir ruhu vardır. Onun iyi anlaşılması gerekir. Bu temvil ruhu Müslüman fertlerin kahir ekseriyetince capcanlı durmaktadır. Sorun bu temvil ruhunu ferdin sadrından toplumun sathına dönüştürme bilgisi ve azmini ortaya koymaktır. Burada da önümüze bazı ilke ve prensipler çıkar. Çünkü, ticaret ve siyaset ibadetlerden farklı olarak birtakım ilke ve prensipler gerektirir. Duygusal ve tehayyüllerle siyaset ve ticareti ayakta tutmak mümkün değildir.

Bu iki yönlü ruhun varlığı yazılarımızdan birinci merhale, ikinci merhale geçiş süreci; üçüncü merhale İslam iktisadının finansal pratiğinin gösterildiği şablonları görme ve dördüncü merhalede ise beşeri iktisadın baskılarının dünya insanına ne kötülükler yaptığı anlaşılacak. Ve aynı zamanda İslam iktisadının insana kazandıracağı insani değerler sisteminin ekonomik dengeyi nasıl sağladığı ortaya çıkmış olacaktır. O zaman da büyük insanlık ailesi olarak İslam iktisadının farkı anlaşılmış olacak.

Peygamberimizin iktisadi anlayışından alacağımız güzel üsvelerden biri de iktisadi değişimlerin sadece hukuki uygulamalarla sağlanamayacağı hakikatidir. Dünyadaki diğer insanların mali servetlerini sürece dahil etmeden sağlanmasının da mümkün olamayacağını iyi bilmemiz gerekiyor. Peygamberin uygulamasından bunu da öğrenmiş oluyoruz. Onun şartlarıyla çağdaş şartları karşılaştırdığımızda bugün dediğimiz merhalenin daha gerekli olduğunu söylemek lazım. Çünkü o günün dünyasıyla bugünkü dünyanın birbiriyle iletişimi aynı değildir. Bugün dünya kitle iletişim ve ulaşım araçlarıyla sadece devlet değil, kıtalar birbiriyle iç içe girmiş durumda. Dünyanın bazı ülke liderleri hapşırdıklarında bile dünya ekonomisi etkileniyor.

Bu reel gerçekleri görmeden İslam iktisadını gerçekleştirmek için alem buysa kral benim diyerek havanda su döğmemiz doğru olmaz. Böyle bir uygulama her şeyden önce İslam’ın hem genel prensiplerine hem de iktisad ruhuna uygun düşmez. Fakat dünya iktisat sisteminin can çekiştiği bir zamanda İslam iktisadı ezilen ve emekçiler için her zaman olduğu gibi gönümüzde de can simidi gibi olduğunu haykırmamız gerektiği kanaatindeyim. Tam zamanı olduğu kanaatindeyim.

İslam’ın sunduğu iktisadi ilkelere uygun bir iktisadi uygulama, dünya ekonomik sisteminin krizleri çözümünde en uygun ve en etkileyici sistematik potansiyeline sahiptir.

Bu yönüyle dünya iktisatçıları, İslam iktisadının çözüm önerilerine tahayyül ve ütopik birtakım ön yargılardan azade bir şekilde objektif, reel gerçek veriler üzerinden konuya bakma zamanı olduğu kanaatindeyim. Çalışanların ezildiği, azınlık bir grup sermaye sahiplerinin dünya servetinin büyük bir kısmını yedikleri görenler için de, İslam’ın iktisadi uygulamasının anlaşılması gerekir. Tüketici olanların da tüketim ve harcamalarına, ahlak, merhamet ve dayanışma ruhunu katmaları lazım. Çünkü İslam’ın topluma aşılayıp kazandırdığı tüketim bilincini insani değerler sisteminden bağımsız olmadığı anlaşılmadan bütün bunların anlaşılması zor olur. İbadetlerimiz İslam’ı, muamelatımız ise insani değerler sistemi içinde değerlendirmenin İslam’ın özüyle çelişmediği gibi, bizatihi İslam’ın bunu emrettiğini bilmeliyiz.