• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.86
  • ...

İslam’da temvil sisteminin kendine has bazı prensipleri vardır. Bunlardan biri de malın elde tutulma prensibidir. Bu din tamamen ilahi olduğu gibi temvil bakımından da kişinin edindiği malı ilahi öğretilerden bağımsız düşünemeyiz. Şeriatımızın iki büyük sacayağı vardır: Biri ahlak diğeri ihlas. İhlas daha çok ibadetlerde yerini bulur. Ahlak da daha çok kulun kul ile olan münasebetlerinde olur. Bir Müslüman’ın hayat tasavvuru içinde temvil hukukuna bakmamız gerekir. Bu minvalde İslam hukukunda “İhtikar” denilen bir prensip vardır. Bu prensibe göre kişi elde ettiği malı tüm ilahi öğretilere uygun bir yolla elde etse bile onu elde tutma, dinen bazı yükümlülükler getirir. Bunu iki ana prensip üzerinden anlamaya çalışalım.

a)Kişinin elde ettiği malın kendisinin ürettiği bir ürün olması.

b) Kişinin elde ettiği malı aslen topluma ait iken meşru yollarla elde etmiş olması.

Birinci şıkta, toplumdan tamamen bağımsız kendi üretimi olan bir mal olduğu için onu uzun müddet elinde tutup satmayabilir. Çünkü malın değeri arz talep ile dengelenir. Elinizdeki malı elde etmek için bir sürü uğraş ve yatırım yapmışsınız. Mahsulün elde edilmesi esnasında piyasada malın çokluğu arzın çokluğuna talep aynı oranda olmazsa üreticide bir mağduriyet oluşur. Kişi, bu mağdur duruma düşmemesi için arz-talep dengesinin sağlanacağı bir zamana kadar o ürettiği malı satmayabilir. Bu geciktirmenin belli bir sınırı da yoktur.

Ancak, kişinin elde ettiği mal, toplumun muhtelif kesimlerinden meşru yollarla da olsa, satın alarak elde etmişse bunun elde tutulmasını tahdid eder. Böyle bir malı kırk beş gün gibi müddet içinde satışa sunması gerekir. Eğer bu müddeti belirlenenin üstüne çıkarırsa bu iş ihtikara girer ve kendisi de muhtekir olur. Bu tip muhtekire Resul-i Ekrem “lanet olsun” demiştir. Çünkü “mal ve servet, sadece değişik vasıtalarla zenginleşerek toplumda sıyrılan ve onu piyasadan çekerek eline geçiren malikin kullanımına hasredilmiş değildir.” (Prof. Dr. M. Salih GEÇİT/Ekonomi ve İnanç/s/55)

Çünkü ticaret yoluyla elde ettiği malda birçok insanın emeği ve dolayısıyla hakkı vardır. İslam dini her yönüyle bir denge dinidir. İslam sürekli i’tidadın önünü i’tidalla dizginleyen bir toplumsal denge dinidir. İslam iktisadının hukuki ve ahlaki olmak üzere iki boyutu vardır. Sosyalizm gibi tamamen malın tasarrufunu fertten devlete devretmeyi ret ettiği gibi, Kapitalizm’in sınırsız bir tasarrufunu da asla kabul etmez. İslam dininin tüm yönlerinde olduğu gibi iktisatta ahlak, olmazsa olmaz kuralıdır. Esasında İslam iktisadı hukuk kuralları üzerine bina edilir, ahlaki kurallarla yaşatılır. İşte malı ucuzken piyasadan toplayıp, pahalı olduğunda satışa sunmak bu yüzden ahlaki görülmemiştir. Her hususta ahlak güzel bir şeydir. Ama iktisatta olmazsa olmaz bir dini prensiptir.