İKTİSATTA İSTİSHAT
Maide/42. ayet bağlamında meseleyi anlamaya çalışalım: Yüce Allah Ben-i Adem’i yaratırken iki büyük nimeti beraberinde vermez. Bunlardan biri ilim diğeri de maldır. Anasından ilmen sıfır noktada olduğu için iki yıl boyunca yeme içme gibi zaruri ihtiyaçlar beraberinde olmadığı gibi, istemesini dahi bilmeyecek kadar da bilgisizdir. Diğer canlı varlıklar doğarken bu iki hususta insanlardan daha donanımlıdır. Yani bilgisi ve hayatta kalacakları haldeki melbusatıyla doğarlar. Bu iki özellikle her Ben-i Adem’i diğer canlılardan apayrı kılan özelliklerin başında gelir. Dünya sınavının en çetrefilli yanı da bu iki nimet üzerinden veriliyor.
Evet, her Ben-i Adem doğuşta olmayan ilmini nereden alacağı ve elinde olmayıp sonradan edindiği malını nereden ve nasıl kazanacağı hususu, onun dünya imtihanının en nirengi noktasını oluşturur. Mal edinmenin en çirkin olanı başkasının kazandığını haksız olarak alıp yemesidir. İşte Kur’an buna “suht” diyor. Ayetin ifadesinde yeme anlamındaki kelime mubalağalı ismi fail olarak “ekkalune” şeklinde gelmesi dikkat çekicidir. Yanlışlıkla ya da bir kere nefsine yenilerek yapılan haksızlıktan öte, ısrar ve tekrar tekrar yapılan menfi bir durumu ifade edilmektedir.
Yüce Allah, ilmi metluv kitap ile malı da kevni olan kainatın gayri metluv ayetler üzerinden kuluna gönderir. Şimdilik ilmi bir yerde tutarak mal ve onun edinme ve tasarrufu üzerinde durmaya çalışacağız. İslam hukuk sisteminde iktisadi konulara geniş yer verilmiştir. Mali hususların en nirengi boyutu da onun edinme yollarıdır.
İşte Kur’an’ın malı elde etmenin yasaklarken zikrettiği mefhumlarından biri de “suht” kavramıdır. Bu kelime yasak, kanun dışı, kanuna aykırı mal edinme manasına geldiği gibi, şiddet ve üsulsuz manalarına da gelir.
Emeğe kıymet veren İslam iktisadı, bir başkasının kazandığını sömürerek almayı bazen Allah ve Resulüne karşı ilan edilmiş bir savaş olarak zikreder. Bir başkasının malını emek harcamadan ele geçirmemeyi, Yüce Allah kendi hududu olarak zikreder. Ayetlerin sıyak ve sıbakına batığımızda Yahudi ve Hrıstiyanların güçlülerinin güçsüzlere karşı uyguladıkları ayırımı mevzuu bahis eder. Bunu yaparken iki özellik zikreder: Yalana uymak ve suhten(haksız yere) toplumun malını yemek. Ayetin ifadesiyle yalan söylemek ayrı, yalana uymak apayrı bir isyan-ı ilahidir. Yalana uymayı zikre bahisle toplumun içtimai ve siyasal aklını teğayyur ettiği için yalandan çok daha yıkıcıdır.
Bugün alınan vergilerle, toplumun inanç değerleriyle bağdaşmayan heykel, faiz bankaları, gayri ahlaki ortamlar ve festivaller gibi toplumun ifsadına yönelik faaliyetlerde yapılan tüm harcamaları “suht” kapsamında değerlendirmek mümkündür. Parayla muska ve benzeri bidatları işleyerek elde edilen kazançları da “suht”en sayabiliriz. Kısaca, Yüce Allah’ın belirlediği yollardan saparak toplumun gelir kaynaklarını toplumun inanç değerleri dışında yapılan her bir gayri meşru harcamayı suht kapsamında değerlendirmek mümkündür.