• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Hz. Musa’nın asasını vurduğu (Araf/160) taştan on iki çeşme hadisesini stratejik ve siyasal yönüyle anlamaya çalışalım: Hz. Musa, bu eyleminden çeşme halinde suların hangi kabile için olduğuna dair ilmi, yönetimde temsiliyet açısından önemli bir husustur. Bunun öncesinde yanına kavminden yetmiş kişiyi seçip almasını da bu bağlamda ele alabiliriz. (Araf/155) Bu konuda yanına aldıkları adamları “vehtare Musa” diyerek onları seçerken liyakata işaret eder.

Yönetimde her kabilenin kendi temsiliyet hakkı, İslam’ın siyasal anlayışında geniş yer tutar. Ayette geçen “kad alime küllü ünasin meşrebehum” Burada kabilelerin her birisinin o sudan içme hakkına sahip olduklarıyla yetinmeyip nereden içeceklerinin ilim ve bilgisinin verilmesi, yönetimde bilgilendirmenin siyasal ve sosyal manada önemini gösterir. Kelimenin “arefe” yerine “alime” gelmesinin böyle bir manası vardır. Bir aracın markasını söylemekle, o aracın nasıl çalıştığını söylemenin farklı olması gibi. Bu da yönetimde temsiliyet kadar bir bilgilendirmenin de önem ve gerekli olduğunu gösterir.

Biz burada, yöneticinin çevresinde temsil etme yeteneğine sahip, temsil ettikleri kimselerin güvenine layık, liyakat, ehliyet ve temsil kabiliyetinin bir bilgiye dayandırılmasının önemini görüyoruz. Bu böyle olunca temsiliyet; kavmi ilgilendirmesi açısından ne kadar değerli ise yöneticinin kamuoyuyla irtibat kurup gerekli temasları sağlaması da o kadar gerekli ve önemlidir. Görevlilerin bireysel ve kurumsal yanlışlarını görme imkânını verir. Hizmet alanında performans ve verimliliği de artırır. Yapılması muhtemel olan kasıtlı veya yanlışları kaynağında tespit edip zamanında müdahale etme imkânını bulabilir.

Yöneticinin kendi taraftarları arasından seçtiği insanlarla istişare etmesi ile toplumun temsil ettikleriyle istişare etmesi farklı sonuçlar doğurur. O seçilenlerin kimin tarafından seçilmesi önemli değildir. Burada önemli olan husus temsil noktasında olanların toplumu temsil kabiliyet ve topluma aidiyetleridir.

Ama yöneticinin kendi yakınlarından seçtikleriyle istişare etmesine gelince böyle bir toplantı, istişareden çok istihbari bir bilgilendirme toplantısına dönüşür.

İşte Hz. Musa, kavmin içinden temsilciler seçmiş, seçtiği temsilcileri bilgilendirmiştir.

Yukarıda dediğim gibi “kad âlime” yerine “kad arife” olsaydı tayin ve tanıtmadan ibaret olacaktı. Bu durum, toplumda statü ile örfi imtiyazlar öne çıkardı. Bu yöntem tüm faşist ve despot yönetimlerde kabilede üstünlük, soyluluk, zenginlik ve sınıfsal öncelemelerin getirdiği bir siyasal ve sosyal adaletsizlik doğurmuştur. Ama “âlime” olunca, aldıkları görevi ilim üzerinden bir yapı oluşturulması açısından çok önemli bir fark. Bize bakan yönüyle, yönetimde temsiliyetin soy ve sınıfsal bir ayrıcalıktan değil, değerlerin esas alınarak istişare heyetinin seçilmesini ön görür.

“Kad âlime küllü ünasin meşrebehüm” Böylece herkese içme sularının Yüce Allah tarafından bir ilimle bilgilendirilmelerinin böyle siyasal bir manası olduğu anlaşılmış oluyor.