• DOLAR 34.654
  • EURO 36.332
  • ALTIN 2920.495
  • ...

Günümüzde insani münasebetlerin giderek zayıfladığı bir hakikattir. Fakat buna rağmen yolu belediyeye, sucuya, berbere, markete, durağa ve pazar gibi umuma açık olan yerlere uğrayan çoktur. Dünya menfaati ve ticari temayüllerle kişi, karşılaştığı her insanın kalbine mutlaka bir iz bırakmaktadır. Ticaretimiz, ibadetimizi ve İslami davamızı test eden en büyük etkenlerden birini teşkil eder. Toplumun güveni vücuttaki kalp gibidir. İbadetlerde huşu ne ise ticarette ahlak da odur.

Bu ticaret-ahlak ilişkisi içinde işleyeceğimiz konu murabaha konusudur. Bir önceki yazımda konu şartlarını yazmıştık. Bu yazımda da murabaha şartlarını yazmaya devam edeceğiz.

  1. e) Şafii, Caferi ve Zeydilere göre murabaha usulüyle yapılan alışverişteki mala, hamal ve benzeri ücretleri satış işleminin gereklerinden olan ve mala değer katan her masraf sermayeye eklenir. Hanefi, Maliki ve Hanbelilere göre caiz değildir. Fakat mala bu değeri katan başkası ve bu katkıyı bedelsiz yapmışsa onu sermayeye saymazlar. Bu durumda sadece Hanbeliler şu kadara mal olmuştur diyerek genel bir ifade kullanılmasını caiz görmüşlerdir.
  2. d) Hanefi, Şafii ve Hanbelilere göre murabahada esas alınacak semen (anlaştıkları para birimi) satıcıya taahhüt ettiği bedeli öder. Mesela dolar denildiği halde dinar vermek gibi.
  3. f) Satıcı malı piyasadan daha düşük aldığı halde piyasa fiyatını kast ederek maliyeti budur deyip o fiyat üzerinden karını koyarak murabaha ile satarsa; bu durumu beyan etmesi lazım. İmam Muhammed ve Ebu Yusuf’a göre yakınlarından aldığını söylemek mecburiyetinde değildir. Çünkü ona yapılan indirim akraba yakınlığı için yaptıklarından indirimin karı müşteriye yapılmamıştır. Bu görüş daha tercih edilmiştir.
  4. g) Satıcı malı vadeli aldığı için maliyeti budur diyemez. Bana vadeli gelmiştir. Bu vadeli olan fiyatıdır demek mecburiyetinde.
  5. h) Satıcının malı aldıktan sonra üzerine gelen fiyat farkını alıcıya yansıtması tüm fakihlerce muteber görülmüştür.
  6. i) Murabaha usulüyle satılan bir mal uzun süre yanında kalmış ve bu arada o maldan faydalanmış, fakat bu faydalanma malın değerini düşürücü gibi olmamışsa bunu alıcıya bildirmesi gerekmez. İmam Malik’e göre bunu söylemek müstehaptır. Ama malın değerinden bir kayba sebep ise, bütün fakihlerin ittifakıyla söylenmesi şarttır.

Murabaha güvene dayalı bir satış olduğu için fiyat ve alım-satım için malın durumu hakkında müşterinin alımla ilgili irade tercihini etkileyecek hususta yeterli açıklama yapılmak mecburiyetindedir. Verdiği bilgilerin sonradan doğru olmadığı tespit edilirse her yönüyle akdi etkiler.

Peki, biz bunları yazmakla neyi hedefliyoruz? Murabahada, Müslüman bir tüccar, aldığı malın maliyetini söylemek mecburiyetindedir. Bunu söylediğinde alıcı da onun karını koyarak taksitle malı almış olacak. Bu ifadelerde herhangi bir yanlışlık olsa bunu yapan kişi fasık tüccar diye bildirilecek. Bu şekilde yapılan alışverişi öğrendiği gün feshetme hakkına sahip olur. Feshedilen güne kadar tüm zararını ondan tahsil edebilir.

Bu konu kadıya intikal edildiğinde kadı bu hatayı yapan satıcıya tazir cezası verebilir veya pazardan menedebilir. Ve alıcının varsa mağduriyeti tahsil edilir.