• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi Müslümanların kendi iktisadi güçlerini oluşturmaları gerekir. Bu manada Kur’an’ın “Tashir” konusuna, muasır Müslümanların yeniden eğilip bakmaları gerektiği kanaatindeyim. Bu yıl beşincisi düzenlenen “İkinci Yüz Yılında Türkiye Kalkınması ve İslam Ekonomisi” adlı bir konferans düzenlendi. Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Prof. Dr. Ali Muhyiddin Karadaği olmak üzere birçok İslam iktisadı dalında uzman 30’a yakın bilim adamının katıldığı bir ekonomi toplantısı düzenlendi.

Böyle kıymetli bir toplantının ana konusu Türkiye’deki ekonomik krizin atlatılması için faizsiz İslam ekonomi modelinin şart olduğunda fikir birliğine vardılar. Milletlerarası yapılan bu iktisadi toplantılarla meşgul olmak, biz Müslümanlar için çok şey ifade ediyor. Müslümanların bu sahada verecekleri mücadelenin en az gece namazı kadar sevaplı bir iş olduğunun farkına varmamız lazım. Muasır Müslümanlar olarak önce zihin dünyamızda iktisadi gücümüzün önemini iç âlemimizde oluşturmalıyız. Bu anlamda Müslümanların böylesi toplantılara sonuç alıncaya kadar devam etmeleri gerekir. Bu çalışmalara kültürel değil, ilahi bir fariza gözüyle bakmalıyız.

Fakat bu toplantıda, faiz sistemi üzerine bina edilen Kemalist rejime rağmen buna nasıl geçilebileceğine dair çok da iç açıcı bir açıklama ben görmedim veya oldu da ben anlayamamış olabilirim. Müslümanlar, bugün siyasi ve İktisadi açıdan İslam müktesebatını masaya yatırmalılar. Önce kuvvetli bir zihin alt yapısına ihtiyaç vardır. İkinci aşamada da eldeki imkânları seferber etmeleri gerekir. Fakat şu ana kadar çözüme yönelik bir model göremedim. Sorunun sebep-sonuç ilişkisini önemli olduğu kadar faizsiz bir iktisadi modeli somut olarak ortaya koymak da en az o kadar önemlidir.

Bu fakirin daha önceki yazılarında anlatmaya çalıştığı en büyük çarenin toplum-devlet arasında “Murabaha” usulü olduğunu söylemiştim. Burada Müslüman toplulukların bulundukları yerdeki sistemin ontolojik ve etik yapısına da bakmadan, toplum-devlet arasında bir Murabaha iktisadını gerçekleştirmeleri gerektiği kanaatindeyim. Bunun üzerinde ciddi ciddi durulması gerekir.

Kısaca bir daha değineyim: İslami topluluklar ellerindeki mal varlığını devlete “Murabaha” usulüyle verirler. Bu iki kesim -mal sahipleri ile devlet- üretime ve istihdama dayalı bir müşareke kurum üzerinden bu ticareti yürütebilirler. Bunun yapay zekâ dâhil tüm teknik imkânlardan faydalanılmalı. Bu Murabaha’da “İş Teknik Takibi” diye denetleyici bir ekipman oluşturulur. Mesela; Banka kartları gibi herhangi bir elektronik cip kullanarak üzerinde mal hiç bulundurmamalı. Herkesin malının tasarrufu kendisine, kullanımı ise devlete devredilmeli. Devlet sermaye için faiz kurumlarına muhtaç olmaktan çıkar. Bu girişimin zamanımızın en büyük iktisadi hamlesi olabileceği kanaatindeyim. Bu adım Müslümanlar açısından da büyük bir iktisadi inkılap değerindedir.

Kur’an’daki “Tashir” sadece var olan bağ bahçede kazma, kürek ile elde edilen çalışma değildir. Buna tüm teknik ve teknolojik imkânları da dâhil etmeliyiz. Teknik imkânlar günümüzün teshiri nimetlerdendir. Ve Yüce Allah bunları da Ademoğullarına musahhar kılmıştır.