Ümmetin İtaat Noktası
İnsan hayatında en önemli konuların başında beslenme, barınma ve güvenlik gelir. Hayatın güvenli olabilmesi iyi bir organizeyle ancak mümkün olur. Bu organize yükümlülüğü insanın yaratılışından önce emredilmiştir. Bunun da insana bakan yönüyle yönetilenler, yöneten ve yönetim kurulu. Bu yönetimin mutlak bağlayıcı merkezi noktası, Yüce Allah’ın kitabı ve Resulünün sünnetidir. Mukayyed olan itaat noktası ise “ve ulil-emri minküm” makamıdır. (Nisa, 59) Buradaki “uli” kelimesinin cem’/çoğul halinde gelmesi üzerine, ümmetin itaat noktasına dikkat çekerek konuyu anlamaya çalışacağız:
İlim ehli arasında muhtelif açıklamalarıyla “uli” kelimesinin özellikle cem’ sıygasıyla gelmesi bizim hareket noktamızı oluşturacaktır. Razi, Keşşaf ve Ebu Suud gibi bazı müfessirler ayetin devamında bu konuda “ihtilaf edilmesinde” ümmetin itaat noktasını masaya yatırmışlardır. Bahsi geçen müfessirler ümmetin itaat noktası “Ehlü’l hal ve’l akd” makamı olduğunu söylüyorlar. Bundan hareketle, İslam ümmetinin bu dağınıklığını toparlayıcı bir noktaya taşımayı fıkhen mümkün görüyoruz.
Bugün Yahudi, Hristiyan, Budist, Mecusi ve Putperestlerin bir itaat mekanizmaları vardır. Bunlar; Papa, bir ölü heykeli, bir tapınak veya parlamento vb. etrafında bir araya geliyorlar. Kendi hayatlarının dağınıklığını böylece gidermişlerdir. Bu taşıdıkları fikri yapılarını Müslüman toplumu içinde de özgürlük adı altında dillendirip rahatlıkla savunabiliyorlar.
Ama Müslümanlar kendi memleketlerinde inançlarının gereği olan kendi inanç sistemlerine göre bir talepte bulunamıyorlar. Böyle bir düşüncenin istenmesi suç sayılmaktadır. Hususen İslami toplumlarda Müslümanların kendi inanç sistemlerini istemenin bedeli çok ağır cezalar oluyor. Küresel güçler, kendi içinde İslam’ın bazı kurallarının özgürlük adı altında önünü açıyorlar. Aynı görüş, bir İslam ülkesinde yasaklanabiliyor. Mesela bir Mısırlının İngiltere’de şeriatı istiyorum demesine İngiliz hükümeti müsaade ediyor. Ama İngiltere, aynı Mısırlının bunu Mısır’da istemesini terör eylemi görüyor. Ve kendi kuklalarını devreye sokarak, hiçbir hukuk kaidesini dinlemeden ölümle cezalandırıyorlar. Mursi-Sisi hadisesi bu örneklerden biridir.
Yani düşmanlarımız bizim birey olarak İslam’ı yaşamamızdan çok, kendi yönetimimize talip olmamızı yasaklıyorlar. Bir şartla yönetimde olmamızı kabul ediyorlar. O da, Müslümanın kendi inanç sistemi yerine beşeri sistemleri savunmasıdır. HAMAS yerine Mahmut Abbas’a razı olunması bunun en tipik örneğidir.
İşte biz Müslüman toplulukların olarak içimizde ““Ehlü’l hal ve’l akd” sistemini faal duruma getirmemiz lazım. Bu kadim yapımız üzerinden ümmetin itaat noktasını oluşturmamızın çok önemli olduğu kanaatindeyim. Bu merkezi noktanın tespit ve tayininden sonra kimin ve hangi güç odaklarının Müslümanlar için geçerli olup olmadığı da bu babda tebyin olur.
Kitabın ortasından okumak gerekirse, Cihanşümul olan bir “Ehlü’l hal ve’l akd” sistemi kurulmalı. İslami hizmetlerin olduğu her ülkede dahili olarak bu kurum kurulmalı. Bu şekilde dahilde kurulan her kurul, sayısı önemli olmamakla beraber birkaç kişilik harici ve umumi üst kurula birkaç seçkin üyeyi tayin etmeli. Böylece, Müslümanların tamamını bağlayacak bir kurul olarak cihanşümul bir “Ehlü’l hal ve’l akd” kurulu, son rakamı müfred kalacak şekilde bağlayıcı bir kurumu tesis etmek için naslarımızın buna elverişli olduğu kanaatindeyim.