• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Narh; piyasada fiyatların dondurulması olarak bilinen bir fıkıh terimidir. Kelimenin aslı Farsça’dır. Arapça’sı ise si’r olup Tef’il babıyla tes’ir olarak gelir. Nahr’ın Arapça’sı olup aynı manayı ifade eder.

İslam iktisadına göre devlet fiyatlara karışamaz. İslam iktisadının genel geçer kuralı böyledir. Toplumun arz-talep dengesi, tabii seyrinde fiyatları belirleyicidir. Narh veya Tes’ir normalde caiz değildir. Ancak, zaruri ihtiyaçlar veya toplumun genelini etkileyecek şekilde piyasanın umuma sirayet etmesinde ise devlet tarafında fiyatlara el konulabilir.

İslam hukukçuları arasında hangi mallarda tes’ir veya narh konulacağı noktasında ihtilaflar olmuşsa da tamamen yasaklayanlar olmamıştır. Bu konudaki İslam müçtehitlerinin tamamının görüşlerini okuduğumuzda önümüze şöyle bir tablo çıkıyor: İslam hukukunda Havaic-i Asliye denilen temel ihtiyaç malzemelerinde fiyatlar zarar verici duruma geldiğinde “Narh veya tes’ir” sistemiyle devlet fiyatlara el koyabilir.

İçinde bulunduğumuz toplumun bu istikrarsız iktisadi dalgalanmaların önüne geçme ihtiyacı, şer’an hükümete bir görev yüklemektedir. Hatta bazı şartlarda bu önlem farzdır.

Peki, hangi mallarda tes’ir konulabilir? Bu konuda geçmiş müçtehitler içinde bulundukları zamanı ve şartları göz önünde bulundurarak, bazı mallarda caiz, bazılarında ise caiz görmemişler. Dünyanın kitle iletişim ve ulaşım araçları, bırakın bir ülkeyi de tüm dünyayı kocaman tek bir şehir haline getirdi. Dün şahıslar üzerinden yapılan bazı içtihatların bugün devlet, devlet üzerinden yapılan bazı içtihatların da dünya ölçeğinde ele alınmasının gerekli olduğu kanaatindeyim.

Bugün aziz İslam ulemasının, günün şartları içinde içtihatlar yapılarak Havaic-i Asliye’nin garanti altına alınması gerekir. Yok, bunu yapmayıp daha önce verilen fetvalar arası tercihte bulunmaya edep olarak bakılmasının uygun olduğunu düşünmüyorum. O büyük İslam müçtehitlerine bunun bir tür saygı olarak görülmesinin kendi içinde bir saygı ihlali olduğunu sanıyorum. Çünkü âlim; zamanın ruhunu siyasal, sosyal ve dolayısıyla arz-talep dengesini okuyup ona göre bir denge unsuru içinde içtihat edebilen insandır. Yine İslam âlimi, zaman ve şartlara sonradan uyan değil, zamanın şartları içinde gündem oluşturup topluma yön vermede etkin insandır.

Ulema, mer’i kanunların sonunda yönetim ne der diye bekleyen değil; kendisinden, onlar ne derler diye beklenilen bir mercidir. Çünkü “el-Ulemau veresetu’l-Enbiya” söylemi,  peygamberlerin veraseti nübüvvet izzetidir. Peygamberler, bulunduğu topluma tevhidin rengini yansıtan etkin ve cesur insanlardır.

Böyle bir iktisadi krizde ulema, umeraya bakıp fetva veren değil; topluma bakıp etkin olup yönetime de yön veren bir makamdır.

Konumuz bağlamında meseleye çözüm olarak baktığımızda, devlet bugün Havaic-i Asliye’den olan ev, binit(araç), gıda ve giyim için tes’ir hakkını kullanabilir. Belki bu haliyle farzdır. Vatandaşın can ve mal güvenliğinden yönetimler sorumludur. Ortamın varlıklı kimseler  için oluşturduğu fırsatçılık sömürüsünün, hırsızlık kadar haram ve tehlikeli olduğunun bilinmesi gerekir.

Mesela bir formül olarak, kişinin Havaic-i Asliye’sinden olan ev ve araba, bir adet ise vergiden muaf, ikinci ve üçüncüleri varsa yıllık kirasından daha fazla bir vergiye tabi tutmakla araç ve evlerin ticaret metaı olmaktan çıkarılması için devlet tes’ir hakkını kullanabilir. Ulemanın bu manada devletten hesap sorması gerekir. Bu araba ve ev sayısı arttıkça vergilerin de katlanarak artırılmasıyla denge sağlanabilir.

Devletin sadece zenginlerin devleti değil, tüm vatandaşların devleti olduğunu ulemanın hatırlatması gerekir.

Aziz ulemamız, bir yandan devleti uyarırken diğer yandan varlıklı olanlara araba ve ev üzerinden ihtikarın(stokçuluk) haram olduğunu haykırmaları gerekir. Çünkü Mecelle’de “Raiyye üzerine tasarruf menfaate menuttur”(mad/58) denilmektedir. İslam hukukçularından Hanefi fakihleri, Takiyuddin ibn Teymiye, İbn Kayyum, Hanbeli ve mÜteahhirin Şafiilerin de içinde bulundukları büyük bir kalabalık ulema, toplumdaki yoksullara zarar veren fiyatlarda tes’ir koymayı caiz görürler.

Kısaca, İslam iktisadında serbest piyasa asıldır. Ancak, ihtiyaç hissedip zenginlerin yoksullar aleyhinde fiyat yükseltmeye çalışmaları halinde, fiyatları belli bir seviyede tutmak için tedbir almaları babında yönetimler tes’ire başvurulabilir.