• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Cahiliye döneminin en belirgin özelliklerinden biri, toplumda mali güvensizliğin yaygınlaşmasıydı. Bunun başında faiz sistemi gelir. Bugün de mali istikrarsızlığın en önemli sacayağı faiz sistemidir. Başka mali ihlaller de vardı. Ama en büyüğü, şüphesiz ki faiz sistemiydi. Bu sistem; sermaye sahiplerinin elindeki mali güçle, üreterek emek veren emekçinin emeğini sömürmesidir. İslam’ın “karz-ı hasen” ve selem akdi ile uygun gördüğü bey’/alışveriş, faizin panzehiridir. Mekke’de çapulculuğun, Medine’de tekelleşmenin hâkim olduğu bir devirde Arabistan yarım adası, kendi içinde bunalımlar yaşıyordu.

İslam iktisadının hâkim olduğu asrı saadette, Medine’de zekât verilecek muhtaç/fakir insan kalmamıştı. Cahiliye döneminde mali krizin üç büyük ana sacayağı vardı: Bunlar; hırsızlık/yol kesme, kumar ve faizdi. Kur’an’ın bu konudaki formülünü şu ayet özetlemektedir; “Ne zulüm edersiniz, ne de zulme uğrarsınız” (Bakara/279). İslam, bunu toplumsal bir ilke olarak hayata geçirdi. Bu ayeti kerimeden hareketle İslam’ın hâkimiyetinde hırsızlığı, yetim malının yenilmesini, ölçü ve tartıda hile yapmayı, faiz ve israfı yasakladı. Küçük sermaye sahiplerinden bir şey almadığı gibi, belirli sermaye sahiplerinin malından bir kısmını onlara vermeyi hükme bağladı. Bu mali yardımı yapmayanlara ciddi müeyyideler uyguladı.

Fakirliğe o kadar acıdı ki, yoksullukta hırsızlık yapmak mecburiyetinde kalana hırsızlık suçu uygulamadı. Ama hali vakti yerinde olanın mali hırsızlığını el kesme ile cezalandırdı. Bu caydırıcı mali cezayla, hayatta malın korunmasının en etkin yöntemi olduğunu dünyaya ispatladı. İslam, mali gücün ve varlığının herhangi bir hakikatın önünde engel olmasını da uygun görmemiştir. Mesela Sebelilerin Hz. Süleyman’a kıymetli hediyeleri getirip bununla onu tevhid davasından vazgeçirmek istediklerinde “Bana mal ile yardımda bulunmak mı istiyorsunuz? Allah’ın bana verdiği size verildiğinden daha iyidir…” (Neml/36)

Yine Zülkarneyn’in içinde bulunduğu toplum, yoksulluk karşısında bunalıma girer. Yecuc ve Mecuc’un saldırılarına karşı; “Bizimle onların arasına bir set yapman için sana vergi verelim mi? dediler. Zülkarneyn; “Rabbimin bana vardikleri sizinkiden daha iyidir” dedi ve onların parsından değil, çalışma gücünden istifade etmek için; “Bana gücünüzle yardım edin de sizinle onların arasına sağlam bir set yapayım” diyerek haksız ve gerekçesiz mal elde etmeyi reddetti.

Demek ki Allah canı, dini, aklı, nesli ve malı korumayı iki temel esasa bağlamıştır. Bunlardan biri ahlaki, diğeri hukukidir. Hukuki olanı devlet, ahlaki olanı fert ve toplum yüklemiştir. Her çeşit güvende olduğu gibi, mali güvenliğin sağlanması için de herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiği zaman, ancak sağlanabilir. Çünkü toplum ya ahlaki ya da mali güvensizlikle çöküş yaşar. Bunun önünün alınması da fertlerin eğitimiyle ancak mümkün olur. Toplumu oluşturan fertler ilim ile irfanı, ahlak ile hukuku, iman ile emniyeti, amel ile akideyi, ferdi kazanımla toplumsal kalkınmayı, emniyet ile emaneti bir arada ve beraber tasavvur etmeden toplumsal güvenin sağlanması mümkün değildir.

İşte, bu açıdan toplumsal güvenin sarsılmasının başında mali güvensizlik gelir. Çünkü kişi kendi kazancını güvencede hissetmezse hayatından tat alamaz. Bugün çalışanların emeğini devletler faiz sistemiyle bir nevi gasp ediyorlar. Çünkü faiz sisteminde, faizin zararı sadece faiz alıp verenle sınırlı kalmıyor. Piyasa, faize göre şekil alır. Mali dalgalanmalarla faiz sonucu oluşur. Bu manada mali istikrarsızlığın başını faizle iştigal eden devletler çekmektedir.