• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İslam’ın toplumsal yapısında ticaret ve iktisat büyük bir öneme sahiptir.

Dünyanın bugünkü yapısı üzerinden iktisada bir göz atacağız. Hz. Adem (as) zamanında küçük bir toplumsal yapıdan başlayarak sürekli gelişen bir dünyada yaşıyoruz. Artık yeryüzünde gidilmedik bir yer ve yerleşme alanı olarak seçilmemiş bir mekan nerdeyse kalmadı. İslam iktisadının terakki içeren ve süreklilik içeren istimrari ruha sahip bir yapısı bulunmaktadır. Bu manada İslam Dünyası’nın maddeten terakki, ruhen yükselme, aklen tefekküh ve ilmen teceddüd ve tekamüle davet eden canlı bir hikayesi vardır. Bu öğreti farazi ve sınırlı mitolojilerden ibaret bir felsefe ürünü değildir.

İslam’ın bu iktisadi hakikati insanlar yaşattıkça yaşayabilen bir insan toplumuyla beraber ancak müteessir olabilir. İslam aleminin toplum yapısının temel taşlarını siyaset ve ticaret oluşturur. İslam dünyası iktisadi ve toplum yönetimi açısından siyaset ve iktisat öğretilerinden uzaklaşıp gerilerken, batı iktisat ve siyasette güç kazandı. Siyaset ve ticaret sahası boşluk kabul etmeyen maddi göç sahalarıdır. Hayatın bu sahası, ihmal, bekleme ve seyretmeyi asla kabul etmeyen, dünyaya bakan yönüyle önemli iki noktadır. İslam dünyasının iktisadi sahada gerilemesiyle batının gelişme kaydedip ilerlemesi hep paralel olmuştur.

İslami iktisadın yapısal varlığının gerilemesi, sadece bir gerileme ile kalmadı. Batının siyasal baskısına uğrayarak yok sayılmak istenmesi meseleyi başka bir boyuta götürmüştür. İslam’ın iktisat yapısı Müslüman toplumlarda da yasaklandığı için, İslam dünyasının maddi olarak geri kalmışlığının üzerine ahlaki bir boyut almasının en ölümcül adım olduğu kanaatindeyim.

Dünya kitle iletişim araçlarının dünyayı birleştirdiği bir zamanda, İslam hukukunun tamamen yasaklı olduğu bir zamana paralel olması kansere dönüşmüş durumdadır. Batının bu maddi üstünlüğünün kötü sonuçları, gençlerimizin ahlaki ve düşünce tasavvuru üzerinde de çok büyük tahribatlar yapmaktadır. İslam iktisadının Müslüman topluluklar arasında tamamen memnû olması maddeten İslam dünyasını zayıf bırakmanın baş sebebidir. Liberalizm ve bireyselciliğin hüküm sürdüğü bir dünyada batılı emperyalistler, şirketleşerek sermaye birliğini oluşturdular. Öyle ki maddi zafiyet yaşayan Müslüman tüccarlar arasında hem bir güvensizlik hem de güç yetirememe düşüncesi galip oldu.

Bu durumda kimi Müslümanlar üstün bir ahlaki yapıdan güçlü bir iktisada, kimi de güçlü bir iktisattan üstün bir ahlaka yol alarak, batının bu ekonomik baskısından kurtulmak için çalışmalar yürütmektedir. Bu bir nevi tüme varım ve tümden gelim teorisi gibi bir arayışı çağrıştırmaktadır. Aslında her iki yönteme bir bütünlük içinde bakılmadan bu konunun üstesinden gelinemeyeceği kanaatindeyim.

Bu konuda bir yönden bilimsel ve iktisadi çalışmalar yürütülmesi gerekirken, diğer yandan İslami endişe taşıyan iş adamlarının İslami ve insani değerleri bir arada tutan insanlarımızın bir araya gelmeleri gerektiği kanaatindeyim. İslam alemini yeniden ihya sorumluluğunu ve imani endişeyi hiçbir şeye değişmeyen bir oluşumun inşa edilmesi için büyük bir seferberlik ilan edilmesi gerekir. Aziz İslam ulemasının muasır meseleleri masaya yatırıp, toplumu bu manada çok ciddi ve cesur adımlar atarak yeni içtihatlar gerektiren hususlarda adım atmaları gerekir. İlmihal fıkhından çıkıp, ilmi iktisat ve yönetimsel tefekkühü ümmetin gençlerinin önüne sunmaları gerekir. İslam aleminin iktisadi, hukuki ve ahlaki yapıda bir tefekküh ilmini oluşturamayan ulemanın ümmete verebileceği fazla bir şeyi olacağını zannetmiyorum.

Ulemamız, namazın şart ve rükünleri kadar namazın ruhu olan selatın mekasıdı üzerinde durmalılar. Haccın rükünlerinden çok, hacıların yakalamaları gereken kalbi ulviliği anlatan bir hac tasavvurunun anlatılması gerekir. Malın zekatının fıkhından daha çok yeryüzü mülküne düşmanların çullanması karşısındaki iktisadi sorumluluğu anlatacak olan ulemaya hava ve su kadar ihtiyaç duyulmaktadır. Müslümanların kendi aralarında İslami şirketler ve marketler gibi kalıcı ve toplumsal ihyaya bakan yönüyle bir yapılanmaya gidilmesinin gerekliliği üzerine ilmihaller yazılmalı. Her bir Müslüman kazancının bir kısmını bu aileme, bu da ümmetin ihyasına deyip bilinçli bir takım tasarruf mevduatları oluşturulmalı. Bu gerekli sorunları önceleyip ilgilenmeyen ulemanın sorumluluğunu anlatan ilmihaller yazılmalı.

Çünkü iktisat hem adaleti hem de hakareti hem ölçü hakikatini hem de zulmü barındıran çift yönlü nadir kavramlardan biridir. Bu nedenle bu alanda yapılacak yeni ve bazı İslami mevduat konusunda bir terakkiye ihtiyaç vardır.