• DOLAR 34.66
  • EURO 36.375
  • ALTIN 2930.18
  • ...

Yüce Allah, yeryüzünü idare etmek gibi ulvi bir makamı insanoğluna vermiştir. Bunun beşere bakan boyutuyla dünya ve ahiret saadeti için büyük bir mevzudur. Bu mevzular sorumluluk getirdiği gibi, aynı zamanda haysiyet ve şeref bağışlayan ulvi bir makamdır. İşte bu büyük bir mevzudur. Bu ilahi mevzuda küçük hesaplar, indi, basit, insanın kendi kendine beşeri bir hesap çıkarması da dünyanın en büyük sorunudur. Dünyanın en büyük sorunu, ilahi mevzuya karşı beşerin kendine ihdas ettiği kişisel ufak hesaplardır. Bunu yapmak, elması teneke parçalarına değiştirmekten başka bir şey değildir. (Bakara/16)

Bu meselenin birden fazla boyutları vardır. Biri inkar diğeri de günah boyutudur. Bu büyük mevzuyu sahibi ile beraber ret ederek yapılan beşeri küçük hesaplar en çirkin hesaptır. Diğer küçük hesap da ihmal ve hata boyutudur. Bu ikincisi, Müslümanlara bakan boyutudur. İnkar boyutunda olan mantığın düşüncesinde şu fikir yatıyor; Ya “Allah yok ben varım” ya da “Allah bilmiyor (haşa) ben biliyorum” demektir. Neûzü billah! (Neml/59) Bir de Yüce Allah’ın hesabını bildiği halde; ihmal, hata ve günah boyutundaki dünyevi küçük hesaplar peşinde koşarak büyük mevzuya zarar verme hesabıdır. Biz bu makalemizde daha çok ikinci şıkkı anlamaya çalışacağız.   

Bir Müslüman’ın bu anlamda en çok yaptığı yanlışlıklardan biri de küçük hesaplara gereğinden fazla değer vermesinden büyük mevzulara zarar vermesidir. Bir Müslüman’ın küçük hesaplara gereğinden fazla değer vermekle ya büyük mevzuya perde olup unutturur ya da müminin gözünde davanın heyecanını kaybettirir.

Burada muvahhid bir Müslümanın dava eri olma derecesi, günaha veya günahkara, hataya veya hatalıya bakışıyla belli olur. Bir insanın, günahı bırakıp günahkara, hatayı bırakıp hatalıya kafayı takması büyük mevzuda küçük hesaba takılmaktan başka bir şey değildir. Ve bu hal şeytandandır. Devasını davasında gören Müslüman’ın bulunduğu bu büyük mevzuda hatalıya değil hataya, günahkara değil günaha karşı durması gerekir. İşte bu da Rahman’dandır.(Bakara/257) Hatta kişi kendisinin büyük mevzuda olduğu bilinç huy ve karakter kişide iyice oturursa günahkara kızmak yerine, (o hata onda vardır diye ona acıyarak) ona acıyarak günahı ondan uzaklaştırmak için çalışması gerekir.

Dava bilinci ve heyecanı dava erinde karakter olarak iyi oturması gerekir. Bu heyecanı sürekli diri tutacak davanın geçmişi ile geleceği arasında çok sağlıklı bir ilişki ağını canlı tutması gerekir. Davanın aküsü olan etkenler vardır. Bu, Kur’an okumak, zikretmek, istiğfar ve nafilelere ağırlık vermek ve ehli kıbleyi çokça sevmektir. Heyecan boyutunu diri tutmada en etkin alan marifet boyutuyla ariflerin takip ettiği yöntemdir. Ashabı kiramın dava bilinci bu büyük mevzunun farkına varıp küçük hesaplarla uğraşmamaları onları düğüne gider gibi şehadete götürmüştür.

Fakat her insanda olduğu gibi onları bile zaman zaman küçük hesaplar meşgul etmiştir. Mesela ganimet paylaşımında yapılan dağıtıma itiraz etmeleri gibi.

Kısaca; şeytanın bu büyük ilahi mevzuda sürekli pusuda yatarak davadan çok dava eriyle uğraştığını unutmayalım. (A’raf/ 16,7,8) Şeytan sürekli yapılan hatalar üzerinden büyük mevzunun heyecanını kaybettirmek için insanı küçük hesaplar peşinde koşuşturmaya çalışır. (Bakara/268) Yüce Allah sürekli bunun için dünya-ahiret, cennet-cehennem, iman nuru ve inkarın zulümatı arasındaki dengeyi sağlamak için sürekli hatırlatmalarda bulunur. Büyük mevzunun adaveti de o oranda büyüktür. İlahi olarak bize emanet bırakılan ilahi davanın iki dünyası vardır. Varsın bir dünyaya birileri takılsın. Ama iki dünyaya inanan dava kardeşlerime diyorum ki bu mevzu çok büyüktür. Dünyanın küçük hesaplarına kurban etmeyelim.