Toplumsal makama ihtiram ve protokol
Kur’an’a göre toplumsal makamın ihtiramı ve protokol hadisesi. Toplumun yönetim makamına olan ihtiram, kişinin özeline olan ihtiramından öncedir. Yusuf suresinin ilgili ayetiyle bu konuyu siyasal bir zihin tasavvuru içinde anlamaya çalışacağız.
Hz. Yusuf (as) ebeveynlerini makamında karşıladı. Bu arada, O, makamından inip onların huzurunda diz çökmediği gibi, makamın kibir ve gururuna da kapılmadı. (Yusuf/100)
İslam kültür külliyatında, toplumda bir evlat için, en çok saygıya layık olanlar kişinin ebeveynleri gelir. Fakat burada ebeveynleri hürmet(secde) etmişlerdir. Hz. Yusuf burada bir evlat olarak değil, bir melik olarak onları karşılamıştır. Baba evlat ilişkisi olsa da bu, siyasal yönetim açısından uygun ve caizdir. Ayetin ilk bölümünden dört siyasal noktayı tespit etmek mümkündür; birincisi, toplumsal makamın hürmetinin muhafaza edilmesi. İkincisi, ebeveynlerinin protokole, yani devlet yöneticilerinin alındığı bölüme alınmaları. Üçüncüsü, babalarının da toplumun yönetim makamına halel getirmeden makama hürmet göstermiş olmaları. Dördüncüsü, Hz. Yusuf (as)’ın, bir makam sarhoşluğuna(haşa ve kella) kapılmayıp babalarına hürmeti elden bırakmaması. Ayetin ilk bölümleri “ورفع ابويه علي العرش وخروا له سجدا” metnin birinci kısmında bu dört nokta mevcuttur.
Bu birinci kısımda bir incelik daha vardır. O da Hz. Yakub’un (as) Hz. Yusuf’a secde etme hadisesidir. Babanın evladına hürmet etmesini anlamaya çalışalım. Bu ayete mana verirken, surenin başındaki ilk ayetlere atfen mana verildiği için secde Yusuf’a atfedilmiştir. Bu da doğrudur. Surenin içeriği bağlamında bu mana çıkıyor. Fakat gramer kaidelerinden hareket edilmesi ve baba oğul ilişkisi açısından ise, secdenin Hz. Yusuf’un şahsıyla beraber makamı manasındaki arşına da yapıldığını söylemenin daha doğru olduğu kanaatindeyim. Çünkü “ له ” deki zamir, kendisine en yakın isme raci etmek istisnası olsa da gramerde kaide böyledir. Böyle olunca; yapılan secdenin Yusuf (as) ile beraber zamire en yakın “arş” olan isme atfedilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyim.
Bu görüş, Kur’an’ın cihanşümul mesajı, baba-evlat ilişkisi hem de toplumsal yönetim ve onun temsil edildiği makamın hürmetini göz önünde bulundurduğumuzda bu mana daha da iyi oturuyor. Şu da bir gerçektir ki ne boş bir makama ne de (haşa) boş bir insana hürmet edilmez. Cismani açıdan değil de, ulvi davanın temsiliyeti kadrajından bakmak gerekir. Ulvi olan toplumsal makamın ehemmiyeti açısından bakarak bir davanın temsiliyeti tasavvuru içinde yönetim makamının önemini göz önünde bulundurarak mana verilmesi gerekir. Mesele, o makamı hak etmek ve makamın hakkını veren olabilmektir. Bunlar birbirini tamamlayan bir bütünün parçalarıdır. Secdeyi Yusuf (as)’a edilmiş de kabul etsek, arşa yapılmış da kabul etsek asıl hürmet edilen şey toplumun tamamını temsil eden bir noktaya hürmet edildiği hakikati ortaya çıkıyor. Ah ah! Yüce Allah’ın toplumsal yönetime verdiği bunca değere rağmen, ümmetin kendi yönetimini terk etme! hali ne hazin ve acıklı bir hal!
Metnin ikinci kısmında “ وقال يا ابت” diyerek ebeveynine karşı edeple davranmayı da ihmal etmemiştir. Yani Hz. Yusuf (as) toplumun izzet ve onuru olan başkanlık makamına halel getirmedi. Hz. Yakup (as) bir toplumu yönetmek için gönderilen bir makama sahip olduğu için protokol yerine alınmış olabilir. Halbuki daha önce kardeşlerini de huzuruna çağırırken ”Arş” denilen protokol yerine almamıştı. Bu arada babasına da bir evlat olarak gereken saygı ve sevgisini “ يا ابت” “Babacığım” diyerek ifade etmiştir.
Anne babasını protokol yerine, yani “علی العرش” alıp onlara gereken değeri vermiştir. “وخروا له سجدا” onlar da toplumun yönetildiği makama gereken saygıyı göstermişlerdir. Ama sahne böyle bitseydi, Yusuf (as)’ın ebeveynine gereken saygıyı gösterdiği tam anlaşılmayabilirdi. Sahnenin diğer bölümü olan bir evladın babasına karşı olan candan bir seslenişi olan “ياابت” bölümüdür. Hiçbir tesadüfi yanı olmayan Kur’an’ın bu suresi bir laboratuvar gibidir. Bunların tamamı ilahi bir hikmet sonucudur.
Bu toplumun siyasal tasavvuru açısından çok dikkat çekicidir. Kişinin anne babası da olsa, toplumun onur ve izzetini korumanın, ebeveyne hürmetten önce gelmesi dikkat çekicidir.
Siyasal açıdan toplum yönetimi peygamberlerin mesleğidir. Yönetim ve yönetme işleri, en az namaz ve oruç gibi diğer ibadetler kadar ilahi emirlerle sınırları belirlenmiş ve ona göre ilmik ilmik işlenmiştir. İşte Kur’an, işte ayetler. Bütün peygamberler toplum yönetimine talip olmuşlar. Yeryüzünde beşeri sistemler yerine, ilahi sistemi savunmak ve hakim etmek için gayret etmişlerdir. Sünnette de bununla ilgili çokça deliller vardır. Mesela Resul-i Ekrem’i ziyaret eden heyet, O’nu sorduğunda işte, eha! Orada çalı çırpı toplayan kişidir demişlerdir. Ama hicretin dokuzuncu yılı olan senetül-Vufud da ise, tam protokolü uygulamıştır. Hz. Ebubekir’e Yemen’den getirilen lüks bir kumaştan elbise verilmesine itiraz ettiğinde, Allah Resulü, hayır sen ümmet namına burada duruyorsun deyip onu uyarmıştır.
Bundan hareketle herhangi bir siyasi yapı kendi içinde ve şahsi işlerinde sade olmalı. Ama toplumun sorumluluk makamında protokole uymaya dikkat etmeli. İslam, her yerde protokolü uygulamayı uygun görmez. Fakat toplum yönetiminde protokolü uygulamıştır.